1. Ana Sayfa
  2. Okuma Listeleri

Yekta Kopan’ın Önerdiği 36 Kitap

Yekta Kopan’ın Önerdiği 36 Kitap

Yekta Kopan, twitter hesabından takipçilerine kitap önerilerinde bulunuyor. Bizde bu listeyi Yekta Kopan’ın önerdiği kitaplardan derleyip sizler için hazırladık.

Popüler Kültür ve Toplum

Yazar: Leo Löwenthal
Çevirmen: Beybin Kejanlıoğlu
Yayınevi: Metis Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 248

Frankfurt Okulu’nun önde gelen düşünürlerinden Leo Löwenthal, sosyolojik bir çerçevede Batı’da edebi sanatların ve kitle iletişim araçlarının gelişimini inceliyor. Descartes ve Pascal’ın zamanından yirminci yüzyıla gelene kadar halkın ve entelektüel kesimin edebi eserlere yaklaşımının nasıl değiştiğini örneklerle açıklayarak bu değişimin toplumsal içerimlerine işaret ediyor.

Edebiyat sanat mıdır yoksa meta mı? Her ikisi birden olabilir mi? Gazete ve dergilerin (daha sonra da radyo ve televizyonun) ortaya çıkması edebi eserlerin niteliğini ve toplumdaki yerini nasıl etkiledi? Kitle iletişim araçları insanları pasifliğe mi itiyor? Geçmişten günümüze “yüksek” ve “sıradan” sanat/edebiyat tanımları nasıl değişti? Yazarların artık varlıklı “hamiler” yerine halka, kitapçılara ve yayınevlerine bağımlı olmasının edebi eserler üzerinde ne gibi bir etkisi oldu? “Popüler yazar” tabiri ne zaman alçaltıcı bir anlamda kullanılmaya başladı? “Çoksatan” kitapların nitelikleri bize kitlelerin edebi beğenisi hakkında ne söylüyor? Kitlelerin edebi beğenisi bize zamanın ruhu hakkında ne söylüyor? Popüler kültür toplumun estetik ve ahlaki standartlarını düşürüyor mu?

Bu ve benzeri soruları yanıtlarken kâh sosyolog, kâh eleştirmen, kâh tarihçi kimliğini öne çıkaran (ve sık sık hepsinden birden faydalanan) Löwenthal’in eseri, her üç alan için de değerli bir kaynak.

Güzellik Bir Yaradır

Yazar: Eka Kurniawan
Çevirmen: Emre Gözgü
Yayınevi: Domingo Yayınevi
Sayfa Sayısı: 461

“YILIN EN İYİ KİTABI” seçkilerinde
New York Times • Guardian • Boston Globe • Flavorwire

Kızışmış Köpeklerden Farksız Erkeklerin Şu Sefil Dünyasına Güzel Bir Kız Çocuğu Getirmekten Daha Büyük Bir Lanet Yok.

Güzeller güzeli Endonezyalı fahişe Dewi Ayu, ölümünden yirmi bir yıl sonra, fırtınalı bir ikindi vakti, ailesine musallat olan bir lanetin intikamını almak için mezarından çıkar. Kızları ve torunları, portakal bahçeleri ve karambola ağaçlarının ortasında, şiddet, ensest, cinayet, delilik ve kalp yarasından mustarip hayatlar yaşamaktadırlar. Hepsi nefes kesici bir güzelliğe sahiptir, biri hariç: İsmi Güzel’dir, çirkinliği ise dillere destan.

34 dile çevrilen Güzellik Bir Yaradır, Endonezya’nın hayali Halimunda şehrinde geçen, korkutucu kadınlar ve iradesiz erkekler, komünist hayaletler ve kinci ruhlar, iffetli prensesler ve merhametsiz haydutlar hakkında, epik bir masal. Tarih ile halk efsanelerini iç içe geçiren Eka Kurniawan karanlık ve aydınlığın el ele dans ettiği fantastik bir başyapıt sunuyor.

“Kim bilir, belki de Nobel Ödülü jürisi, birkaç yıl içinde [Eka’ya] Endonezya’nın hiç almadığı bir ödülü vermeyi düşünebilir.”
Le Monde

“Gabriel García Márquez ile Salman Rushdie’nin edebi çocuğu.”
NY Review of Books

“Göz alıcı bir başarı.”
New York Times

Dişlerimin Hikayesi

Yazar: Valeria Luiselli
Çevirmen: Seda Ersavcı
Yayınevi: Siren Yayınları
Sayfa Sayısı: 190

Çağdaş edebiyatın en yaratıcı, en ayrıksı ve özgün seslerinden biri olan Valeria Luiselli’den karnaval ayarında muazzam bir roman: Dişlerimin Hikâyesi. Alçaklığın gizli tarihinden ağız boşluğuna uzanan, sanattan sepete türlü yaşamsal mevzuya dokunan bir baba-oğul öyküsü ve dahası, daha fazlası…

Luiselli, edebiyatın olanaklarını kutsadığı ve hikâyecilik sanatını müthiş bir maharetle masaya yatırdığı bu romanıyla okuruna hodri meydan diyerek kurmacayla dansa kalkıyor: Ama ne dans! Virginia Woolf’un depresyonundan Marcel Proust’un öğütlerine varana değin, hayatta önem arz eden her şeyden ve herkesten bir parça barındıran Dişlerimin Hikâyesi, yazarı kestirilebilir sınırlar içinde kalem oynatırken görmek isteyenlere inat kelimenin tam manasıyla bir cümbüş koparıyor ve okurunu bu şenlikli oyuna davet ediyor.

Dişlerimin Hikâyesi, anlatmak için yaşayanların ve anlatıdan beslenerek yaşama tutunanların kitabı. Gerisi mi? Gerisi safi edebiyat. 

Göl Yazı

Yazar: Enis Batur
Yayınevi: Sel Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 151

Enis Batur’dan, uyanık halde görülmüş düş sahnelerinin uyurgezer halde yazılmış versiyonlarından mürekkep bir anti-roman.

Nam-ı Diğer Grace

Yazar: Margaret Atwood
Çevirmen: Özden Arıkan
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 632

19. yüzyıl Kanadası’nda İrlanda göçmeni, 16’lık hizmetçi Grace Marks. Patronunu ve metresini öldürmekle suçlanıyor. Bu vahşi cinayette suç ortağı James McDermott, asılırken bütün suçu bu kızıl saçlı güzele yıkıyor. Basın, Kilise, politikacılar, ahlakçılar, ruhun peşinden koşan İspirtizmacılar, bilinci keşfetmeye çalışan bilimciler el yordamıyla bir “cani”nin portresini tamamlamaya çalışırken, Grace melek mi şeytan mı olduğunu ele vermeyen ifadesiyle hikâyesini müphemliğin sınırında tutmayı başarıyor.

Margaret Atwood gerçek bir olaydan yola çıkarak yazdığı Nam-ı Diğer Grace’te “melek” ve “şeytan” olarak kadın algısıyla inceden inceye dalgasını geçerken, bu edebi Mona Lisa portresiyle 19. yüzyıl bilimini, ahlakçılığını çaresiz bırakıp insan ruhunu, ancak edebiyatın, sanatın görebileceği o derinliğe, suçun toplumsallığının tam ortasına çekiyor.

Akılla Bir Konuşmam Oldu

Yazar: Fazıl Say
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 272

İnsan iyi hissederse iyi yaşar.
“İyi” ile sarmalandığında iyi şeyler üretir.
İyi hissetmeyi, iyiye inanırsa bulur.

“İyi”yi kimi insan Tanrı’da bulur, kimisi meleklerde.
Kimisi çiçeklerde, kimisi ağaçlarda.

Kimisi aşkta, kimisi sevgilide, kimisi çocuklarda,
kimisi müzikte, kimisi fizikte.

İyiden aldığımız güçle yaşarız.
İyinin dokunduğu yerden filizleniriz.
İyiden aldığımız güçle yaptıklarımız “umut” olur.

Tabular ve önyargılarla insanlar birbirini düşman ilan ediyor.
Çok da iyi bir dünya değil aslında burası.

Yine de umutlarınızı yok etmeyin. Bu evrende iyi de var.

Sabırlı ol. Güçlü ol. İçine çek nefesi.
Hayatı, iyiyi içine çek.

“Evrendeki iyiden asla vazgeçme.”

Dev Havuç

Yazar: Gökçe İrten
Yayınevi: Hep Kitap
Sayfa Sayısı: 40

Yağmurların dinmediği bir yerde geçimini havuç yetiştirerek sağlayan bir çiftçi varmış. Çiftçi havuçlarla başka şeyler de yapılabileceğini biliyordu. Bir gün o kadar büyük, o kadar büyük bir havuç yetiştirdi ki ne yapacağını bilemedi.

Bu hikâyede hiçbir havuç zarar görmemiştir!

Dublinesk

Yazar: Enrique Vila Matas
Çevirmen: Pınar Aslan
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 280

Nitelikli yazarların, yayıncıların ve iyi okurların karşılaştıkları zorluklar ile iyi edebiyatın gücünü yitirdiği bir toplumda hayatta kalma mücadeleleri Dublinesk’te buluşuyor.

Dublinesk, emekli olmuş ünlü bir edebiyat yayıncısının rüyasıyla başlar: Daha önce hiç ziyaret etmediği bir şehir olan Dublin’dedir ve hava, tutku hatta umutsuzlukla ağırlaşmıştır…

Uyandığında bu rüya onun için bir takıntı haline gelir ve yayıncılığını yaptığı üç yazarla birlikte James Joyce’un Ulysses’inde Paddy Dignam’ın gömüldüğü mezarlığa gidip orada “Gutenberg Çağı” için bir cenaze töreni düzenler. Fakat bu sırada Samuel Beckett’a tıpatıp benzeyen gizemli bir adamın onu takip ettiğini fark eder…

Eşsiz edebiyat yolculuğu işte böyle başlar.

Enrique Vila-Matas, kimi eleştirmenlere göre en iyi yapıtı olan bu dokunaklı romanda, Joyce ile Beckett’ın dünyalarının birleştiği sınırlarda dolaşıyor. Bu benzersiz kitap Vila-Matas’ın naif üslubuyla benzersiz bir okuma vadediyor.

“Vila-Matas’ın yazılarının üzerimdeki etkisi muazzamdır. Espri anlayışına, her tür edebiyat hakkında sahip olduğu bilgiye, yazarlara duyduğu şefkate ve edebiyatla ilgili konuları alıp korkusuzca yazılarının bir parçası yapmasına hayran kaldım.”
Paul Auster

“Modern İspanyol edebiyatında eşi benzeri olmayan bir yazar. Vila-Matas’ın mükemmelliği tartışılamaz bir gerçek.”
Paul Auster

Dolambaç

Yazar: Gerbrand Bakker
Çevirmen: Türkay Yalnız
Yayınevi: Metis Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 200

Adının Emilie olduğunu söyleyen Hollandalı bir kadın Galler’in kuzeyinde eski bir çiftlik evine taşınır. Kocasını ve eski hayatını terk edip gelmiştir buraya – ama neden? Neden ancak bir süreliğine kiraladığı bir çiftliğin bahçesini güzelleştirmeye adar kendini? Neden bucak bucak kaçar herkesten? Ve neden kaçmadığı tek kişinin bir geceliğine çiftlikte konaklayan ve ardından kalmaya devam eden bir genç adamın varlığı ona hem mutluluk hem acı, hem huzur hem de endişe verir? Kimin nesidir, nasıl bir kadındır bu “Emilie”?

Her şeyi bir çırpıda anlatan bir roman değil Dolambaç; kafamızdaki soru işaretleri yavaş yavaş, “Emilie”nin eski hayatına dair hatıraları ve hâlâ Hollanda’da olan kocasının onu arama süreci sayesinde siliniyor, taşlar yerine oturuyor.

Bakker, duygusallığa kaçmadan okurda güçlü duygular uyandıran, yalın cümlelerle en karmaşık durumları resmedebilen, karakterlerin iç dünyalarını ve ruh hallerini uzun uzadıya anlatmadan okura “hissettirebilen” bir yazar. Anlatımın sadeliğiyle içeriğin yoğunluğu keskin bir tezat oluşturuyor. Dolambaç da bu meziyetlerden nasibini fazlasıyla almış, son derece kendine özgü, içe işleyen bir roman.

Çeviri Atölyesi

Yazar: Ülker İnce, Dilek Dizdar
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 264

“Bu kitap çeviri yapan ya da çeviri yapmayı öğrenmek isteyen ya da çevirinin nasıl bir iş olduğunu merak edenler için yazıldı.”

Ülker İnce ile Dilek Dizdar arasında, biri öğretmen biri öğrenciyken, doksanlı yıllarda başlayan, daha sonra meslektaşlık ve dostluk temelinde süren ilişki, aradan geçen zaman içinde, ikisinin sahip oldukları farklı deneyimlerin, bilgilerin ve birikimin ışığında çeviri üzerine tartışmalara, paylaşımlara zemin oluşturdu. Uzun yıllar süren bu tartışmalar da sonunda, birlikte planlanan ve yürütülen uygulamalardan damıtılarak elinizdeki kitaba dönüştü.

Çeviriyle ilgilenen herkes, bir metnin sözcüklerini ve yapılarını aktarmanın çeviri olmadığını bilir ve kabul eder. Peki, çeviri bu değilse nedir? Çeviri Atölyesi’nin yazarlarının birincil amacı işte bu soruya yanıt aramak oldu.

Edebî metinlerin yanı sıra farklı işlevlere sahip oldukları için, farklı çeviri yaklaşımları, farklı çeviri tutumları gerektiren tiyatro, film, haber metni, teknik metin çevirileri üzerinde de durulmasının nedeni bu.

Çeviri Atölyesi, konuşma dilimizi bile esir alan yanlış çevirilere rağmen bize Türkçenin aslında ifade olanakları bakımından ne kadar zengin ve güçlü bir dil olduğunu haber veren, bizleri dilimizi sevmeye, dilimize saygı duymaya davet eden de bir kitap.

Aktör Dediğin Nedir ki?

Yazar: Tuğba Esen
Yayınevi: Aras Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 240

Diyarbakır’da doğup, önce İstanbul’a, sonra Londra’ya, din eğitiminden oyunculuk okuluna, sahnelere ve setlere taşınmış bir aktör. Kevork Malikyan, mesleğini her şeyin merkezine koydu, öyle yaşadı. Aktör Dediğin Nedir ki, hayat ne getirdiyse cömertlikle ve cesaretle göğüslemenin, kendi yolunu bulmaya çalışmanın, hayatını da sahnenin ve oyunun bir parçası haline getirmenin hikâyesi.

Bu kitap, Gâvur Mahallesi’nin tozlu sokaklarından rahip olması için götürüldüğü okulun sahnesine çıkmak ile dünyanın en önemli sahneleri ve setleri arasındaki zamanı, Malikyan’ın kendine has tarzıyla anlatıyor. Tek kelime İngilizce bilmeden gittiği Londra’da, Rose Bruford College’da eğitim alıp Royal Shakespeare Company’de perdenin açılışına ve kapanışına şahit olmuş birinin okuyucuya özel bir davetiyesidir de aynı zamanda.

Tuğba Esen, kendini kariyer planlarına değil, akıp giden hayata, oyuna adamaktan hiç çekinmemiş, Ermeni kimliğini her zaman cebinde taşımış, kim olduğu kendisine hep “hatırlatılmış” bir aktörü fotoğraflar ve günlüklerin yol göstericiliğindeki bir söyleşiyle anlatıyor.

Hikaye Avcısı

Yazar: Eduardo Galeano
Çevirmen: Süleyman Doğru
Yayınevi: Sel Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 262

Eduardo Galeano, dünya denen cangıla bu kez ömrünün son dalışını gerçekleştirip hepimizi derinden sarsan küçük hikâyeler avlıyor…

Eşitsizliğin, şiddetin ve adaletsizliğin gemi azıya aldığı geçtiğimiz o uzun yüzyılın dökümünü, sevgi ve mizah yüklü sözcüklerle aktarırken, direnişin ve düş gücünün de yaygınlaştığını, insanlıktan her şeye rağmen umut kesmememiz gerektiğini bir kez daha vurguluyor.

Bütün kıtalardan ve bütün zamanlardan ezilenlerin, sömürülenlerin, dışlananların sesinin yorulmak bilmez taşıyıcısı, yazar, tarihçi, şair, anlatıcı, hatırlatıcı ya da John Berger’ın o güzel tanımıyla “dünyanın vicdanı” Galeano, üzerinde titizlikle çalıştığı, vasiyet niteliği taşıyan bu kitabında da sömürücülerle diktatörlerin leşçiliğine ve ahlaksızlığına karşı halkların insanlık ve haysiyet adına mücadelesini efsaneler, anekdotlar, gerçek hayat hikâyeleri ve olaylarla anlatmaya, dünya halklarının direniş belleği olmaya devam ediyor…

Kökler – İngiliz Futbolunun Yakın Tarihi

Yazar: David Winner
Çevirmen: Egemen Özkan
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 296

Hollanda futbolunu ve kültürünü incelikle anlatan Harika Portakal’ın yazarı David Winner’dan bu kez yakın İngiliz futbol tarihine ışık tutan bir kitap: Kökler.

İngiltere’nin Dünya Kupası’nda başarısız sonuçlar almasının arkasında yatan sebep ne? Roy Keane ile asla karşılaşmamış ancak hafif piyade tugayı teyakkuzunda ölen asker arasında nasıl bir bağlantı var? İngiltere’nin ruhu üzerinde çamurun ve ıslak meşinin ne gibi bir önemi bulunuyor?

İşte İngiliz futbolunu ilgilendiren bu ve bunun gibi sorulara sıradışı ve eğlenceli bir yaklaşımla yanıt bulan Winner, İngilizliğin ve sürekli devinim içinde olan futbolun ruhunu benzersiz üslubuyla anlatmayı başarıyor.

“David Winner’a şükürler olsun… Muazzam bir kitap.”
FourFourTwo

Sonsuz Dikkat Dağınıklığı

Yazar: Dominic Pettman
Çevirmen: Yunus Çetin
Yayınevi: Sel Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 126

Sosyal medyaya öylesine odaklanmış haldeyiz ki dikkatimizi başka bir şeye yoğunlaştırmak artık büyük mesele. Yapılması gerekenler kenarda beklerken her tür ekran vasıtasıyla sürdürdüğümüz kesintisiz çevrimiçi hayatlarımızda büyük bir irade savaşı veriyoruz. Peki, her şey bu hale nasıl geldi? Kuşkusuz hiçbir şey bir anda olmadı. Bir dönem aklımızı çelmek, dikkatimizi dağıtmak, bunu yaparken de bizi tektipleştirmek ve her türlü tahakküme açık hale getirmek konusunda tek mecra olan televizyondan sosyal medyaya geçiş, dikkat sürelerini ve dikkat biçimlerini yavaş ve sinsice ama radikal bir biçimde değiştirdi. Sosyal medyanın yeni gücü karşısında, meşhur “aptal kutusu” bugün artık ikinci planda.

Sonsuz Dikkat Dağınıklığı, internetin ve sosyal medyanın yarattığı yeni ilişkilenme ve toplumsallaşma biçimlerini ele alırken, bu bitmek bilmez gezinti halinin ne tür bir birey yarattığı ve sosyal medyayla ilişkilenmenin siyasi dönüşümlere ne türden bir etkisi olduğu gibi sorulara cevap arıyor.

Biz Hep Şatoda Yaşadık

Yazar: Shirley Jackson
Çevirmen: Berrak Göçer
Yayınevi: Siren Yayınları
Sayfa Sayısı: 183

Dünyadan gizlenerek yaşayan iki kız kardeş ve gölgesini geçmişten bugüne, onların üzerine düşüren gizemli bir olay… Usta yazar Shirley Jackson, bu kısa ve mücevher misali pırıl pırıl romanda ters köşelerle örülü bir öykü anlatıyor, okura tuzaklar ve yanılsamalarla dolu bir zemin sunuyor. Biz Hep Şatoda Yaşadık, inişleri ve çıkışları, anlatımdaki mahir sıçrayışlarıyla Shirley Jackson’ın dehasını ortaya koyuyor; üstelik karşılaşacağınız en tuhaf ve cazip roman kahramanlarından biriyle, Merricat ile tanışmanızı sağlıyor. Merricat, onu mahvedecek hakikatlerin karşısında hayallerinin sayesinde dimdik duruyor, ne ki bazı hayaller, kabuslarla koyun koyuna uyuyor.

Bugün Stephen King’den Neil Gaiman’a değin pek çok çağdaş yazarın ilham kaynakları arasında andığı Shirley Jackson, Amerikan Gotiği’nin klasiklerinden sayılan Biz Hep Şatoda Yaşadık ile anlatıcı olarak ustalığını gözler önüne seriyor ve kız kardeşliğe dair unutulmayacak bir metne imza atıyor. Doğada hiçbir şey yoktan var olmuyor ve sarayların enkaza, hayallerin hezeyana dönmesi için bir an yetiyor; geriye kala kala biraz toz, belki biraz da kül kalıyor. En ölümcül zehirler, tıpkı en kuvvetli tılsımlar gibi insan yüreğinde büyüyor ve hiçbir yer, ama hiçbir yer insanın evi gibi olmuyor.

Korku Yokuş Aşağıydı

Yazar: Anıl Mert Özsoy
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 120

Herkesin bildiği, birbirinden sakladığı hikâyeler…

İçime, tam da göğsümün ortasına bir efkâr geldi çöktü. Çünkü insan delirmeye yalnız kaldığı anlarda başlıyor. Eline tütün sarısı çöktüğünde maziye tutunmak istiyor. Yalnızlıktan ciğeri solduğunda hatırlıyor ilk aşkını, seviştiği ilk kadını. Annesine babasına yakışmayan bir adam olduğunu hatırlatıyor kendine. Bir de türkü tutturuyor, yarı fısıldar yarı bağırır söylüyor.

Balkondan değil, camdan, damdan değil, tüm metaforları ve çağrıştırdıklarıyla “kendinden” atlamak isteyen karakterleri konu alıyor Korku Yokuş Aşağıydı…

Bu karakterlere zaman, olay, mekân yardım ve yataklık ediyor. 

Anıl Mert Özsoy, herkesin bildiğini birbirinden sakladığı hikâyeleri hatırlatıyor okura…

Sokağın dibini görmüş, görüp de susamamış insanların arka sokaklardaki hararetli kavgasını…

Korku Yokuş Aşağıydı, biçimi, dili ve rengiyle yetenekli bir yazarı müjdeliyor.

Muhalefet Defteri – Türkiye’de Mizah Dergileri ve Karikatür

Yazar: Levent Cantek, Levent Gönenç
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 228

Gündelik dilimize ve alışkanlıklarımıza derinden sirayet etmiş mizah dergilerinin ve onların kimi zaman sokakta neredeyse aynılarına rastladığımız tiplemelerinin bir ta­rihçesini çıkaran Muhalefet Defteri, en uzun soluklu dergi Akbaba’dan Türkiye’nin dört bir yanına ulaşmayı başarmış Gırgır ve 2000’li yıllarda en çok okuduğumuz LeMan, Penguen ve Uykusuz’a kadar ülkemizde yayımlanmış bütün dergileri etraflıca ele alı­yor. Çizgiye tutkuyla bağlı olanlara çok sevdikleri dergilerin perde arkasını anlatması­nın yanı sıra Zalim Şevki, Avanak Avni ve Abdülcanbaz’ın ardındaki yerli/yabancı esin kaynaklarını da gösteriyor.

Mizah güçtür, muhalif mizah güçlüyü ürkütür. Nelere güldüğümüzü, ne zaman ne­yin söylendiğini ve neyin söylen(e)mediğini okurken şaşıracak, kültürümüzle, tarihi­mizle, toplumumuzla ilgili, “hem komik hem ciddi” bilgiler edineceksiniz.

Mecburiyet

Yazar: Stefan Zweig
Çevirmen: Serhat Tunar
Yayınevi: Zeplin Kitap
Sayfa Sayısı: 70

Mecburiyet’te, ressam Ferdinand eşi Paula’yla birlikte ülkesindeki savaştan kaçarak İsviçre’nin doğasına sığınmıştır. Ne var ki hâlâ içi içini yiyor, her an o malum mektubun gelmesini bekliyordur. İsviçre’de özgürdür, ama bir türlü kendini özgür hissedemiyordur. Günlerden bir gün, ülkesinden gelen askerliğe çağrı tebligatı eline ulaştığında içinde bir mecburiyet hissi belirir. Ülkesinin girdiği bu kirli savaşta o da ölmeye “mecbur” mudur, yoksa İsviçre’de kalıp “özgür” olmaya devam etmeli midir?

Stefan Zweig yine en iyi bildiği şeyi yapıyor ve çelişkilerle dolu insan ruhunu bütün ustalığıyla gözler önüne seriyor. “Mecburiyet” pasifizme dair şimdiye dek yazılmış en güçlü metinlerden biri olmanın yanında, Stefan Zweig’ın kendi hayatıyla da şaşırtıcı paralellikler içermektedir.

Yengeler Cumhuriyeti

Derleyen: Mustafa Çifci, İsmet Tanıl Bora
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 182

Yenge… Ne kadar sık duyduğumuz bir hitap, bir ad. Kadını evlilik ilişkisi üzerinden tanımlayışıyla, onun “sahipli” olduğunu vurgulayarak “korumaya” almasıyla, ataerkilliğin bir alâmeti. İçerdiği hürmet ifadesi, “yenge”nin kendinden ziyade onun eşi olan “abi”ye mi yönelik aslında? Yengeliğin de kendince bir ağırlığı, bir saltanatı, bir cumhuriyeti yok mu ama? Yenge “makamının” kadınlar arası ilişkilerdeki hükmünü de düşünürsek… Yenge hitabının binbir anlamı… Yengeliğin “hukuku”, konforları ve tekinsizlikleri… Yengelerin akrabalık ilişkilerinin keşmekeşiyle baş etme stratejileri… “Korkunç Yenge” imgesi… Korkulan, şefkat duyulan, minnet edilen, hayran olunan, arkadaş olunan yengeler…

Edebiyatta, sinemada ve televizyon dizilerinde yenge tiplemeleri… Kürtlerde yengeliğin “jinbra” (küçük kardeş ya da ağabey eşi), “jinmam” (amca eşi), “jinxal” (dayı eşi) kategorileri… “Yenge” mertebesini asla elde edemeyen “madam”lar… “Yengelik realitesi” üzerine zevkli denemeler… Kiraz Akın, Cihan Aktaş, Sema Aslan, Ethem Baran, Fatma Barbarosoğlu, Funda Şenol Cantek, Mustafa Çiftci, Leyla Burcu Dündar, Deniz Erkul Düzgün, Rita Ender, Mahir Ünsal Eriş, Adem Erkoçak, Hüsrev Hatemi, Sema Karabıyık, Ercan Kesal, Ender Özkahraman ve Metin Solmaz’ın katkılarıyla

Ben Ayşegül Sönmez Çağın İçinde

Yazar: Ayşegül Sönmez
Yayınevi: Scala Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 330

Ayşegül Sönmez’den
Çağı Düşünenlerle Düşünen Kitap

Ayşegül Sönmez, Sanatatak Yayınları’ndan çıkan kitabında, çağı düşünenlerle birlikte çağı düşünüyor ve okuru bu düşünceli yolculuğuna davet ediyor. Yoko Ono, Philippe Starck, Don Letts, Rebecca Horn gibi çok geniş bir disiplin yelpazesi içinde sanat ve felsefe dünyasından isimleri, nefes nefese bir kurguda ağırlıyor. Jean Baudrillard ile birlikte postmodernizm üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Fransız filozof Michel Maffesoli, kitabı özel olarak yazdığı önsözünde şöyle tarif ediyor: “Ayşegül Sönmez, çağdaş sanatın bugünkü macerasının ve harikulade enerjisinin vivo keşfetme fırsatını veriyor bizlere.”

Ayaklarına Dokunurum Gölgede

Yazar: Pablo Neruda
Çevirmen: Adnan Özer
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 120

Türkiyeli şiirseverler arasında yaygın beğeni kazanan Şilili şair Pablo Neruda’nın, ölümünden sonra evinde bulunan 21 şiirini, elyazmalarıyla birlikte yayımlamaktan kıvanç duyuyoruz. Şairin karısı Matilde’den esinlenerek yazdığı şiirler bir önsöz ve kapsamlı notlarla birlikte Neruda okurlarına sunuluyor. Matilde’nin ölümünden sonra, şairin tüm arşivinin sorumluluğunu üstlenen Pablo Neruda Vakfı, uçak menülerine, kartpostallara, bloknotlara yazılan şiirleri kırmızı bir kutu içinde bulmuş, ciddi bir edisyondan geçirdikten sonra yayımlamıştır. Şair Adnan Özer’in İspanyolca aslından yaptığı çevirilerle bu şiirler, Türkçede ilk kez yayımlanıyor.

“Neruda, bütün dillerde 20. yüzyılın en büyük şairi.”
Gabriel García Márquez

Bir Namus Meselesi

Yazar: Mahmut Yesari
Hazırlayan: Nükhet Eren
Yayınevi: İstos Yayınları
Sayfa Sayısı: 128

Nisan 1895’ten Ağustos 1945’e dek süren 50 yıllık hayatına kendi ifadesiyle “büyük küçük altmıştan fazla roman, binden fazla hikâye” sığdıran edebiyatımızın unutulmuş figürlerinden Mahmut Yesari, Türkçenin en renkli, en etkili ve en güçlü kalemlerinden biridir. 1923-24 seneleri arasında Reşat Nuri Güntekin’le birlikte çıkarttığı Kelebek dergisinde ileride Çulluk, Tipi Dindi ve Su Sinekleri gibi eserlerle oldukça ustalaşacağı bir türün denemesine girişir; ilk romanı Bir Namus Meselesi’ni tefrika eder.

Bir Namus Meselesi, bugün için yitip gitmiş bir dünyayı anlatır. Kayseri’de başlayıp İstanbul’da son bulan bu keyifli intikam hikâyesinin iki kahramanı Hacıoğlu Ağapiyadi ile Kara Eftimoğlu Petraki ailelerinden kendilerine miras kalan bir çekişmenin kurnaz ve hınzır takipçileridir. Anadilleri olan İç Anadolu şiveli özgün Türkçeyle roman boyunca birbirlerini ketenpereye getirmeye çalışırlar. Yesari, bu iki Kayserili tüccarın hayatını, dönemin Kayseri havalisi ve İstanbulunu, bugün mevcut olmayan yahut öznesi değişmiş toplumsal yaşantıyı gerçeklik ve yalınlıkla anlatır. Bir Namus Meselesi tefrika edilişinden 94 yıl sonra ilk kez bu baskıda kitap formunda ve Latin alfabeli Türkçede yayımlanıyor.

Süper Kahramanlar Yüksekten Korkmaz

Yazar: Colas Gutman
Çevirmen: Tuvana Gülcan
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 79

İkinci sınıfa giden Maurice, doğaüstü güçleri olan bir süper kahramandır. Her fırsatta çevresindekilerin yardımına koşup onları zor durumlardan kurtarır. Ama süper kahramanların bile zayıf bir noktası vardır. Maurice’in zayıf noktası, sınıf arkadaşı güzeller güzeli Juliette’tir, onunla ne zaman karşılaşsa süper güçlerini kaybeder ve sıradan bir çocuğa dönüşür…

Colas Gutman güçlü bir mizah duygusuyla, sıradan gibi görünen bir süper kahramanın macera dolu hayatını anlatıyor.

Sabahattin Ali’nin Yapıtlarını Sevme Sözlüğü

Yazar: Atilla Birkiye
Yayınevi: Siyah Kitap
Sayfa Sayısı: 272

Sabahattin Ali’nin Yapıtlarını Sevme Sözlüğü edebiyatımızda benzerine pek rastlanılmayan bir çalışma.

A’dan Z’ye sözlük biçiminde yazılmış olmasına karşın, kitapta yer alan başlıklar aslında Sabahattin Ali’nin roman ve hikâyelerindeki kavram, tema , karakterler, karakterlerarası ilişkiler, olay örgüsü, çatışmalar, karşıtlıklar gibi yazınsal ögelere değinen birer deneme.

“Hikâye ölümle biter, mutsuz sondur. Her ne kadar içimiz daralsa, boğazımız düğümlense de bir ‘aydınlık’ vardır. Olağanüstü güzel betimlenir doğa, Kaz Dağı canlıdır, bizi içine çeker, ışıktır; bu şiirdir işte.”

Ön öykü, Hacer ile Anlatıcı’nınki de etkileyicidir, neredeyse bir o kadar ilgi devşirir; ötekiyle koşutluk vardır, aralarındaki yakınlaşmayı, yukarıya doğru atılan adımlarda duyumsarız.

“Aşkın saf hâlidir Emine ile Hasan’ın sevdası. Kavuşma olamaz, masum küçük bir öpücük, öpüşme bile yoktur; oysa iki gencin kalbi yerinden çıkacaktır!”

Sibop

Yazar: Başar Başarır
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 328

Aslı, galiba ben kendimi evliliğe hazır hissetmiyodum. Geçen hafta evlendik mi gerçekten biz? Nikâh memuru inandı mı gerçekten, sözüme güvendi mi? Kara kaplı deftere atılmış öcü imzadan söz etmiyorum ben Aslı. Kimse ciddiye almaz ki beni… Seninle yaşlanmak istiyorum ama yaslanmak istemiyorum. Hem ne suçum var ki benim? Öyle köşemde saksı gibi duruyodum ben. Günün birini bekliyordum. Sen istedin. Geldin sen bulaştın bana.

Sibop, kendi deyimiyle “acemi kolpacı” Orhan’ın romanı. Doğma büyüme Cihangirli Orhan, hukuk tahsili yapmış. Girdiği işlerde pek tutunamamış, ailesinin gözünden bile düşmüş. Kimse tarafından yüzüne bakılmayan biri. Öyle ki, adı “sibop”a çıkmış. Ama bir gün Orhan’ın yüzüne bakan bir kız çıkıyor ve roman başlıyor. Başar Başarır’ın bu sürükleyici, inandırıcı, azmettirici romanının öne çıkan yanı dili olabilir; bir solukta, Türkçenin tadına vara vara okuyacağınız Orhan’ın hikâyesini çok seveceksiniz.

Zaman Tüneli

Yazar: Peter Goes
Çevirmen: Gül Özlen
Yayınevi: Hep Kitap
Sayfa Sayısı: 76 

Büyük Patlama’dan günümüze değin dünyamızın, kültürlerin, yaşananların resimli tarihi…
 
Zaman Tüneli, dinozorlar çağından Azteklere, Vikinglerden uzay gemilerine uzanan süreçte insanlık ve dünya tarihini resimlerle anlatan bir kitap. Peter Goes’un hayal dünyasında şekillenen görsellere dönemin gerçekleri eşlik ediyor.

Dünyayı güzelleştiren sanatçıları, insanlığı felakete sürükleyen zalim yöneticileri, çağı daha ileriye taşıyan kâşifleri, beyazperde karakterleri kadar efsanelere konu olmuş yaratıkları da bu kitabın sayfalarında bulmak mümkün.

Zaman ve mekân uyumunu gözeten, resimlerin ön planda olduğu bu kitap, ebadı ile de dikkat çekiyor.

“Görsel detayları, kısa notları ile Büyük Patlama’dan Charlie Hebdo’ya kadar yaşananları anlatan bilgi dolu devasa bir kitap. Gözlerinizi okşayacak kadar şık, esprili aynı zamanda da ciddi…”
The Sunday Times – Yılın En İyi Kitabı

Hayır…

Yazar: Adalet Ağaoğlu
Yayınevi: Everest Yayınları
Sayfa Sayısı: 305

“İnsanın düşünsel faaliyeti derinleştikçe, başkaldırı sesinin de derinlerden, boğuklaşmış olarak gelmesinden daha doğal ne var? Haykırmalar, savsözler ancak yüzeyden yüzenlerin kulak yırtan gürültüsünden başka bir şey değil.”

“Adalet Ağaoğlu, yalnızca Hayır’ın son halkasını oluşturduğu üçlemesiyle, bütün romanlarıyla kimi sorunsalların peşinde bir yazar kimliğindedir. Romanlarında en öne çıkan yan, düşünsel içeriktir. Hayır onun bu özelliğinin belki de en yoğun biçimde alımlanabileceği bir roman…”
Füsun Akatlı

“Hayır, baştan sona, bir yazarın nasıl kendine özgü bir dil yaratabileceğinin serüvenidir. Hayır’ın, bütün öbür olumlu özelliklerinin yanı sıra, yazınsal Türkçenin çağcıl başyapıtlarından biri olduğunu düşünüyorum.”
Semih Gümüş

50’li Yıllarda Türkiye: Sazlı Cazlı Sözlük – Şimdiki Zaman Beledir

Yazar: Derya Bengi
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 372

Bu kitap, 1950’li yılları o dönemin gözü ve diliyle okumak isteyenler için, o dönemin gazete ve dergilerinin rehberliğinde hazırlandı. “Şimdiki zaman beledir” dizesi, o dönemin popüler türküsü “Ha bu diyar”dan kopup geldi.

“Şimdiki zaman beledir”, 50’li yıllar Türkiyesi’nin ritmi üzerinde şarkılar, türküler mırıldanan sazlı cazlı bir sözlük. Bu sözlük, memleket tarihinin belki de en hareketli perdesine yansıyan renkli ve siyah beyaz manzaralara, yaşanan olayların siyasal ve kültürel zeminine, köyüne, kentine, ilklere, yeniliklere, romanlara, öykülere, filmlere, şarkılara, danslara bakıyor; insanların alışkanlıklarına, seslerine, sözlerine, düşlerine, düşüncelerine, Salâh Birsel’in deyişiyle, “ayran içişlerine” eğiliyor.

Elvis Presley, Zeki Müren, Leyla Gencer, Brigitte Bardot, Ayten Alpman, Dizzy Gillespie, Nana, 6-7 Eylül olayları, Migros kamyonları, köy romanları, Yeşilçam’ın doğum sancıları, Kore’ye giden askerler, allı yeşilli traktörler, çalgılı gazinolar, alaturka-alafranga çekişmesi, radyo günleri…

Bırak Üzülsünler: Türkiye’de Büyümek

Yazar: Özge Samancı
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 190

Bırak Üzülsünler, orta sınıftan bir kız çocuğunun okul ve büyüme hikâyesi.

Otoriteye, tartışılamayan ezberlere toslayan, hayallerine sığınarak kendi yolunu arayan bir çocuğun inadı ve savrulmaları… Eğitim sisteminin, öğretmenlerin, muktedirlerin ve erkeklik hallerinin garip ve ağrılı manzaraları.

Özge Samancı, otobiyografik bir grafik romanla içini döküyor, farklı olmanın, ayakta kalmanın hararetli hatıralarını anlatıyor.

Kırmızı Kazak

Yazar: Meltem Gürle
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 424

Kitaplarla iç içe geçmiş denemeleri okumak uzun sürer. Yıllar önce okuduğunuz kitaplar, elinizdeki denemelerle birlikte yeni boyutlar kazanır, derinleşir, zenginleşir. Okumadıklarınız yepyeni ufuklara çağırır. Bu nedenledir ki, okumadıklarınızı okumak, okuduklarınızı yeniden karıştırmak için sabırsızlanır, elinizdekini bırakır, “öteki metinler”le avarelik edersiniz.

Meltem Gürle’nin denemelerini de okumanız uzun sürecek, ara vereceksiniz, döneceksiniz, yeniden durup yeniden başlayacaksınız. Oturacaksınız, kalkacaksınız, araya başka kitaplar girecek. Elinizdeki kitabın kopyası eskiyecek ama okuduklarınız değil. Bu denemeler kendileri eskimeyecekleri gibi eskiden okuduklarınızı da tazeleyip yenileyecek.

Uzun İnce Yolcular

Yazar: Ümit Bayazoğlu
Yayınevi: Aras Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 360

Artık Şevki hem işsiz hem çocuksuz hem de eşsizdi. Bu dönem Galatasaray’ın ligdeki durumu da pek parlak değildi. 3-2 yenildikleri bir Fenerbahçe maçında “uğursuz geliyor” diye onu tribün korkuluklarından aşağı attılar. Sağ kolu kırıldı. Aylarca kolu alçıda gezdi. Artık araba kullanamıyordu. O sezon boyu Karıncaezmez’i stada sokmadılar. Ne gam! O da bunun üzerine her maç, stadın içini gören “beleş tepede” heykel gibi dikilerek kar, yağmur dinlemeden, sol kolu havada (sağ kol alçıda olduğu için) 90 dakika selam durdu.
(“Heykeli dikilecek amigo: Karıncaezmez Şevki” başlıklı portreden)

İlk Filmim

Yazar: Stephen Lowenstein
Çevirmen: Sinan Okan
Yayınevi: Kolektif Kitap
Sayfa Sayısı: 558

Aralarında Neil Jordan, Gary Oldman, Steve Buscemi, Coen Biraderler, Ang Lee, Kevin Smith, Oliver Stone, Ken Loach, Mike Leigh, Pedro Almodóvar gibi isimlerin olduğu yirmi yönetmen ilk uzun metraj filminin serüvenini en ince ayrıntısına kadar anlatıyor İlk Filmim’de. Senaryo yazımından finansman bulmaya, oyuncu seçiminden film ekibini toplamaya, çekimden kurguya, filmin satışından gösterime girmesine kadar film yapımının bu uzun ve meşakkatli yolunu büyük bir açık yüreklilikle göz önüne seriyorlar.

Stephen Lowenstein’ın gerçekleştirdiği röportajlarda yalnızca film endüstrisinin dinamiklerine değil, yönetmenlerin bu şahsi yolculuklarında yaşadıkları sıkıntılara, acılara, aldıkları derslere ve zor kararlara da göz atma şansı buluyor okur.

“Bir şeyi ilk kez yapacak olanlara evet diyenlere, hayır diyenlerden çok daha ender rastlanır. Onlara duyduğum minnettarlık adına, bu kitabı ataletin çekiciliğine direnmeyi başaranlara ve hangi alanda olursa olsun, yaptığı işte yeni, acemi olanlara ilk kez şans tanıyanlara ithaf ediyorum.”

Parantez

Yazar: Elodie Durand
Çevirmen: Damla Kellecioğlu
Yayınevi: Desen Yayınları
Sayfa Sayısı: 224

“Sana bu hikâyeyi anlatmak çok güç. Hâlâ kaybolmuş gibiyim.
Tel tel dağılan bir hafızayı anlamak ve anlatmak çok zor.”

Yirmilerinin başındaki genç bir kadının beyninde tespit edilen tümörle tüm hayatı tamamen değişir. Bu zamana dek normal bir genç olarak yaşamış olan Judith’in süregiden hayatında böylelikle bir parantez açılır. Bu parantez tamamen yabancı, değişik, bilmediği şeylerle dolu olan yeni bir hayatın da başlangıcıdır. Hastalığı kabulleniş sürecinden başlayıp onunla mücadelesine, bu sürede değişen şeylere, iç dünyasına, tüm devinimlerine uzanan bu meşakkatli süreçten sonra, belleğinin dağılan parçalarını tek tek geri toparlamaya çalışan genç kadın için istemsiz açılan bu parantezi kapatmanın tek bir yolu vardır: Kendi hikâyesini yazmak.

Kafam hâlâ öyle karışık ki her türlü sohbetten çekiniyorum şu aralar. Hikâyemi anlatmak bir hayli güç. Hâlâ bir yerlerde asılı kalmış ya da kaybolmuş gibi hissediyorum çoğu zaman. Ama yine de deneyeceğim…

Bunca zaman ne mi yaptım!? Hah! Söylediklerine göre boş boş bakıyor, kusacakmış gibi oluyor, garip şeyler söylüyor ve vücudumu kasıyormuşum. Tüm bu belirtiler sıradan bir epilepsi krizine işaret etse de yapılan tetkikler sonucuna göre her şeyin sebebi beynimin olmadık bir köşesinde beliren küçücük bir kitleymiş. Evet, henüz 22 yaşımdayken tanıştım bu hastalıkla ama hiç umursa(ya)madım. Hastalığımı kabulleniş ve tedavi sürecinde çok uyudum, krizler, nöbetler geçirdim. Gün geldi saymayı, hatta evimin bulunduğu sokağın adresini bile unuttum. Uyudum, uyudum, uyudum. Her geçen gün daha çok uyudum. Ama bilmediğim bir şeyler garip bir şekilde yeniden bağladı beni hayata. Şimdi bu satırları yazarken düşünüyorum da tüm bu yaşananların üzerinden on yıl geçti. Kim bilir belki de hasta olan ben değildim, bir başkasıydı. Yaşadığım şey ölümcül bir hastalık değil de geçmek bilmez, baş belası bir nezleydi. Kim bilir?..

Dünyaca ünlü Angoulême Uluslararası Çizgi Roman Festivali’nden ödülle dönmüş olan Parantez, yazarı Élodie Durand’ın bizzat yaşadığı ve kendi yazıp resimlediği gerçek bir hikâye…

yekta kopan'ın önerdiği 36 kitap 1 – görkemli kaybedenler

Görkemli Kaybedenler

Yazar: Leonard Cohen
Çevirmen: Algan Sezgintüredi
Yayınevi: Aylak Kitap
Sayfa Sayısı: 260

60’lı yılların en önemli deneysel romanlarından sayılan Görkemli Kaybedenler Leonard Cohen’in en cüretkar bir o kadar da serkeş romanıdır. Bir yüzleşme yazısıdır. Kanada’nın Hıristiyanlaştırılması, Cizvitlerin din uğruna yaptıkları, Kızılderililere yapılanlar üzerinden genel insanlık tarihinin utanç verici yüzü… Bütün bunları azize sayılan Mohawk kızı Catherine Tekakwitha’nın öyküsüyle birleştirip bir aşk üçgenine yerleştiren Cohen, anlatı tarzıyla okura bir yandan meydan okuyor, diğer yandan okuru hüzünle gülümsetebiliyor.

“Cinselliği, ruhanilikle ateşliyor… mistik ve dünyevi, romantik ve müstehcen… fallik tabancayla Rus ruletine bir davet.”
Kirkus Reviews

“Sahnede Hair, ekranda Easy Rider izlemek gibi…”
Daily Telegraph

“Çılgınca eğlenceli, düşsel bir erotizm… Harika bir kitap.”
Sunday Times

Aile Fotoğrafı

Yazar: Kerem Görkem
Yayınevi: Sel Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 111

Hayatımızdaki kırılma anlarını bize hatırlatan şeyler vardır.Kimi zaman bir koku, kimi zaman bir şarkı, bazen de bir fotoğraf o an ile özdeşleşir. Kerem Görkem, Aile Fotoğrafı’nda bir ailenin dağılışını farklı karakterlerin bakış açıları üzerinden ele alırken, bu süreci bir fotoğraf karesinin izini sürerek aktarıyor. Aile Fotoğrafı, ayna kenarına iliştirilmiş, süslü bir çerçeveye konmuş ya da cüzdan içine sıkıştırılmış; eski bir albüm içinde küflenmiş, bir sahafın tezgâhında birkaç kuruşa satılmayı bekleyen, sararmış, yıpranmış fotoğraflara bakarken, bir fotoğrafın içine gizlenen hikâyeleri keşfetme hissini kamçılayan bir ilk roman.

Türk Sinemasında 100 Unutulmaz Karakter

Yazar: Kolektif
Hazırlayan: Burak Acar
Yayınevi: Edebi Şeyler
Sayfa Sayısı: 528

Türk Sinemasında 100 Unutulmaz Karakter kimi ilk kez bu kitapta gün ışığına çıkan 100 fotoğraf eşliğinde Türk sinemasının yüzyılı aşkın mazisinin bir panoramasını sunuyor. Haşmet İbriktaroğlu, Yaşar Usta, Şoför Nebahat, Irazca, Çiçek Abbas, Muhsin Kanadıkırık, Züğürt Ağa, İdris Kaptan, Mahsun Süpertitiz, Kosmos, Doktor Cemal gibi farklı dönemlerden, farklı tür ve yönelimlerden seçilen 100 unutulmaz film karakteri üzerinden sinemamızı okuyan kitap, bu özelliğiyle bir ilk olma değeri taşıyor. 

Bir sinema filmini toplumsal hayattan bağımsız düşünmek mümkün değil. Dolayısıyla Türk sinemasındaki karakterleri okumak aynı zamanda bir toplum çözümlemesi yapmak anlamına da geliyor. Film karakterlerinin psikolojileri, sosyal statüleri, aidiyetleri, sınıfsal konumları, ahlak anlayışları, başlarından geçen olaylar, bu olaylara karşı geliştirdikleri tavır ve davranışlar, serüvenleri boyunca geçirdikleri dönüşümler üstüne düşünmek, bize Türkiye’nin toplumsal, siyasi ve kültürel tarihini daha iyi anlama ve yorumlama imkânı veriyor.

Burak Acar’ın hazırladığı ve editörlüğünü Esra Ertan ile birlikte yaptıkları çalışma, 2011 yılından beri internet yayıncılığı alanında faaliyet gösteren bağımsız sosyal sinema platformu Fil’m Hafızası’nın Edebi Şeyler yayınevi ile işbirliği sonucunda hayata geçen bir kitap. Fil’m Hafızası yazarlarının yanı sıra, Yekta Kopan’dan Mine Söğüt’e, Haydar Ergülen’den Fırat Yücel’e, küçük İskender’den Cem Altınsaray’a 45 farklı ismin yazılarıyla katkıda bulunduğu kitabın bu çoksesli yapısı okuru farklı ufuklara doğru yolculuklara çıkarıyor. Sadece sinemaseverlerin değil, aynı zamanda Türkiye’nin toplumsal ve kültürel tarihine ilgi duyan her okurun kütüphanesinde bulundurması gereken Türk Sinemasında 100 Unutulmaz Karakter Edebi Şeyler etiketiyle kitabevlerinde.

E-Bülten Abonesi Olun

En yeni içeriklerimizden ilk sizin haberiniz olsun!

İstenmeyen posta göndermiyoruz! Gizlilik politikamızda daha fazlasını okuyun.
Lütfen spam klasörünü kontrol edip güvenli olarak işaretleyin.

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

Yazar Hakkında

2017 yılının Aralık ayında kurulan ve farkındalık yaratmak amacıyla gönüllülerin oluşturduğu bir topluluk.