1. Ana Sayfa
  2. Yayınevi Dizileri

İthaki Yayınları – Pangea Kitaplığı

İthaki Yayınları – Pangea Kitaplığı
0

Pangea Kitaplığı. İthaki Yayınları‘nın bilimkurgu, fantastik ve korku edebiyatını bir çatı altında birleştirdiği yepyeni bir dizi.

Pangea Kitaplığı

Istrancalı Abdülharis Paşa

Yazar: Mehmet Berk Yaltırık
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 488

İlk romanı Yedikuleli Mansur’la hatırı sayılır bir okur kitlesine ulaşan Mehmet Berk Yaltırık’tan 17. yüzyılda başlayıp günümüze dek ulaşan, tarihi kurguyla korkuyu harmanlayan yeni bir kitap.

“… Öğleye doğru günlük güneşlik rutin bir bahar havasında iki tarafında meşe ve kayın ağaçlarının yükseldiği asude bir yolda ilerliyordu Asil. Altında araba olmasa, asfalt üzerinde hızla yol alıyor olmasa kendisini hoş bir rüyanın içinde zannedebilirdi. Buralardaki tabiatın harikaları, el değmemişliği insanı mest ediyordu. Dereköy Sınır Kapısı yolunda olduğundan gidiş sebebini anımsayınca canı sıkıldı. Böyle yeryüzündeki cennet köşesi bir yerin mazisinde nasıl kanlı ve ürkünç hikâyeler olabilirdi?”

Bir ailenin ve bir ismin peşine düşen genç bir araştırmacı, kendini bir anda asilerin, eşkıyaların, haramilerin, haydutların, ayanların ve komitacıların arasında, zaferlerin ve bozgunların hengâmesinde, soygun masallarının ve kocakarı hikâyelerinin ortasında buluverir. Tarihle başlayan yolculuğu, ruhunun ve Istrancaların kuytularına sapmışken korkulu Balkan rivayetleriyle giriştiği amansız boğuşma nasıl nihayete erecektir?

Hırsının kölesi derebeylerinin, geceleri dolaşıp kapıyı pencereyi tırmalayan şeylerin, insan suretli canavarların, efsaneyle hakikatin birbirine karışıp tarihin sislerinin ardına gömülen bu roman, kâh kanlı baskınlara tutulan kâh geleneklerin kamçısı altında inleyen Balkan tarihine uzanan karanlık bir araştırmanın serüveni.

Istrancalı Abdülharis Paşa, zamanın yavaş aktığı bir coğrafyada ürpertili bir arayışın romanı…

istrancalı abdülharis paşa
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 31

Uçan Mabet

Yazar: Çiğdem Erkal
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 152

Uçan Mabet, Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi serisinden Ursula K. Le Guin’in Yerdeniz’ine kadar dünya edebiyatının önde gelen fantastik ve bilimkurgu eserlerini dilimize kazandıran Çiğdem Erkal’ın ilk romanı.

Yaşadığımız dünyaya hiç benzemeyen ama içinde kendinizi yabancı hissetmeyeceğiniz bir gezegenin, duygularını kaybetmiş bir halkın ve bir şeylerin yanlış gittiğine inanan bir avuç insanın hikâyesini anlatıyor Çiğdem Erkal.

Kişisel bir öykünün paralelinde, tarihin çarpıtılması sebebiyle özünü kaybeden bir halka yardım etmek isteyen insanların mücadelesini distopik öğelerle kaleme alan Çiğdem Erkal’ın, edebi birikimini satır satır aktardığı roman hem fantastik hem de bilimkurgu okurları için tatmin edici bir okuma vadediyor.

Pangea Serisi’nin ilk bilimkurgu kitabı olan Uçan Mabet’in, okurların başucu kitapları arasına gireceğine inanıyoruz.

“Taşın makamını yakala. Sen bir katunkızsın, müzik nedir bilirsin. Taşın makamını yakala. Taş, ışıkların bir kısmını geçirip, bir kısmını geçirmez. Taştan geçen ışık yedi renk olur, yedi renk de yedi ses. Taşın makamını yakala. Söylediği şarkıyı dinle. O bıkmadan usanmadan söylüyor şarkısını, bir gün, olur da birileri dinler diye.”

uçan mabet
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 32

Güneşi Yanında Taşıyan Adam

Yazar: Gülbike Berkkam
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 328

Yapay zeka tarafından yönetilen bir dünya, duygularından arındırılmış insanlar ve o insanlara aşkı yeniden hatırlatan uyarıcı bir madde. Güneşi Yanında Taşıyan Adam, 2013’de FABİSAD’ın düzenlediği Gio Ödülleri’nde öykü birincisi olan G. Berkkam’ın ilk romanı. Cüretkar ve sürekleyici kurgusuyla Türkiye’de yazılmaya pek cesaret edilemeyen distopya ve bilimkurgu türlerini ustalıkla harmanlıyor. Derinlikli karakterler ve başarılı diyaloglarla ortaya kolay kolay unutulmayacak bir kitap çıkıyor.

“Dünya’da bireyselcilik yaygın ve baskın bir hâl almaya başladıkça Mars halkı hayat mücadelesi içinde bu kavramdan gittikçe uzaklaşmıştı. Kişisel çıkar savaşları, yaratılmaya başlanan bencil nesiller onlardan çok uzaktı. Mars tarihini bilen herkes bunu bilirdi. Onlar gelişmeye devam ederken, Dünya savaşlarla parçalara ayrılmıştı. Sonra dağılan ülkeler ve toplumlar, dev devletler tarafından yere saçılmış boncuklar gibi toplanmıştı. İşte Dünya ile ilişkiler o dönem koptu. Mars halkı bu iğrenç, açgözlü çıkar virüsünün Mars’a bulaşmasını ve onun elinde oyuncak olmayı kabul edemezdi. Sonra Nuit doğdu. Dünyayı kurtaran bir yapay zeka.

Düşünüyor, gelişiyor, tamamen doğru kararlar alıyordu. Acımadan dünyayı pisliklerden temizledi, çok geçmeden tüm boncukları tek bir ipe dizerek tacı başına geçirdi. İnsanlar için onun yönetimi bir kurtuluştu. İnsanları ırklarına göre ayırmadan, sınırlarla ayrılmayan dev bir global sistem oluşturdu. Hiçbir şey hırstan gözü dönmüş bir şekilde insanları yöneten devletlerin zulmünden daha kötü olamazdı. Nuit hepsini satranç oynar gibi tek tek yok etti. Onun hükümdarlığını kabul etmeyen tüm liderleri öldürdü. Tek, mutlak ve ölümsüz lider, kendi kusursuz dünyasını yarattı.”

güneşi yanında taşıyan adam
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 33

Yedikuleli Mansur

Yazar: Mehmet Berk Yaltırık
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 304

Galata Kulesi’nin akbabayı andıran gölgesi. Bıçak parıltıları, şarap kokuları, sarhoşların koynunda yattığı eğri büğrü sokaklar, bükülen kaytan bıyıklar, kadı neferlerinin ayak patırtıları, külhani topuk vurmalar, başlayan ve biten efsaneler, zorbaların kanunu, kanunun falakası…

Sultan Süleyman Han’ın saltanatının son senelerinde, zorbazların ipinin ucunu çoktan kaçırmış Kara Şaban Ağa, zorbazlığa namzet Mansur, simyaya tövbeli meyhaneci Panayot, insan kaçkını ve daim karanlıkta yürüyen Ayı Osman Ağa, zorbazların rüzgârında savrulan Roza ve bir nice tılsımlı, efsunlu, ürpertili mekân ve mavra…

Yedikuleli Mansur, Pangea Kitaplığı’na önceki baskılarda bulunmayan Kanlı Pençe adlı tamamlayıcı öyküsüyle beraber geçiyor. Kısmen korkulu, ziyadesiyle fantastik ve tarihi bir sergüzeşt…

“Kurt âdem, oburu yere çökertip suratını parçalamaya hamle yaptığı sırada Panayot, yerine gelen şuurunun ve güven duygusunun tesiri ile bir şeyi fark etti. Obur’un boynunda iple asılı, ancak kendisinin görebileceği erguvan renkte şualar saçan bir bebek mumyası vardı. Uğursuz mumyadan cehennemî kükürt kokusundan ve insanı manen çökerten tuhaf bir ağırlık hissi yaratmasından bir tılsım olduğu üç günlük yoldan belli olmaktaydı. Bir anda ayağa fırlayıp bağırdı: ‘Osman Agamu! Öldürmeyesin vre! Bunun derdi baskadir! Boynundaki mumyanin iplerini kesin, efsun vardir!’”

yedikuleli mansur
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 34

Beyin Kırıcı

Yazar: Sinan İpek
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 168

Güç, kullanım biçimine göre hem kendini hem de sahibini şekillendirir. Bugüne dek bizlere öğretilen ve bildiğimizi sandığımız her şey bir anda ters yüz olursa dünya nasıl bir yere dönüşür? Peki biz yabancıların her yerde olduğu bu tehditkâr yeni dünyada kendimize yer bulabilir miyiz?

Sinan İpek Beyin Kırıcı’da, telepatik güçleri olduğunu fark eden bir üniversite öğrencisinin birdenbire değişen dünyasını anlatarak başlıyor hikâyesine, akıl çelici anlatımı ve sürükleyici kurgusuyla kabuk değiştiren roman başladığından çok farklı bir yerde esaslı bilimkurgu okurlarını bile şaşırtan bir finalle noktalanıyor.

“Kafalar benim için saydamdı. Bütün bakışların, göz yuvarlamaların, gülüşlerin ne anlama geldiğini biliyordum. Beyin denen organ önümde açık bir kitap gibiydi ama ne yazık ki bu kitabı henüz okuyamıyordum. Kampüs bir gözlem alanı, psikolojik bir laboratuvardı benim için. Çimenlerde güneşlenenlerin, kütüphanede ders çalışanların, kantinde kâğıt oynayanların arasında canlı bir sensör gibi dolaşıyordum. Yaklaştığım zihinler parlaklaşıyordu, gözlerimi yumup o zihnin acılarını ve sevinçlerini içime çekiyordum. Bazen de kendimi ahırda saklanıp, normal insanların hayatını gözetleyen Frankenstein’in canavarı gibi yalnız hissediyordum. Yine de beni teselli eden bir şeyler vardı. İnsanlar birbirlerinden farklı görünseler de aslında iç dünyaları aynıydı. Aynı şeylere üzülüyor, aynı şeylere gülüyorlardı. Taktıkları maskeler bile aynıydı. Gelgelelim, o maskelerin ardında yatan bencil yaratık benden saklanamazdı.”

beyin kırıcı
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 35

Kurbağa Adası

Yazar: Selim Erdoğan
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 312

Hayatın, elimizi tuttuğu ilk günden son güne kadar yanımızda olduğunu fark etmeyiz çoğu zaman. O bizim, ağrımadığı sürece kıymetini bilmediğimiz uzvumuz, ayrıldığımızda ardından ağladığımız sevgilimiz, doya doya sarılmadığımız için pişman olduğumuz anne babamız… Peki, onun elimizi bırakacağını hissettiğimiz zaman ne yapacağız?

Kurbağa Adası, adım adım yaklaşan bir felaketin ve bu felaketin tam ortasında kalan bir ailenin romanı. Selim Erdoğan, yarattığı atmosfer ve kanlı canlı karakterlerle ne kadar mahir bir yazar olduğunu gösteriyor bu romanında. Büyük İstanbul Depremi’nin çoktan yaşandığı, sıcaklıkların dayanılamayacak derecelere ulaştığı, kum fırtınalarının şehri mütemadiyen kamçıladığı ve demografik yapının bütünüyle değiştiği bir gelecekte geçen baş döndürücü bir İstanbul distopyası.

“Neden inatla dünyanın sonunun gelmesini bekliyorsunuz? Yani sen ve senin gibiler! Sanki bunu istiyorsunuz. Bir şey olsa da aldığınız pahalı oyuncakları kullansanız. Elektrik olmasa da nükleer tencereni çalıştırsan! Birileri evini yağmalamaya kalksa da lazer topunu onlara çevirsen! Güvenlik robotun şok tabancasını ateşlese! Haberleşme uyduları yansa da uzun mesafe telsizlerini kullanmak için fırsat olsa. Neden? Dünyanın kötüye gittiği falan yok. Yatakta ölme düşüncesini sıkıcı bulduğunuz için göktaşı felaketi peşinde koşuyorsunuz. Belki de ölürken herkesin sizinle gelmesini istiyorsunuz. Arkada canlı ve eğlenen bir dünya kalmasın.”

kurbağa adası
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 36

Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değil

Yazar: Bülent Ayyıldız
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 136

Hayat, başkalaşmayı, beden değiştirmeyi ve kabuk bağlamayı öğrendiğimiz bir yol. O, kanlı ayaklara, çürükle dolu bileklere aşina. Onda büyüler, boyutlar, savaşlar ve en çok da ölüm var. Girdaplarla ve labirentlerle dolu, hem bugüne hem de acımasız tarihî olaylara uzanan zekâ dolu bir roman.

Bülent Ayyıldız 2019 GİO Roman Başarı Ödülü’ne layık görülen romanı Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değil ile bizi bir yola davet ediyor. Onunla tamamlanıp onunla eksilmemiz için.

“Zamanı düz bir çizgi gibi düşünmeyi bırakmalısın. Hayır, o ilerlemiyor. Tam tersine, bizi hapseden bir zindandan ibaret. Geçmiş, gelecek ve şimdi aynı anda buradalar. Vakit, bir kavanozdaki balığın içinde dönüp durduğu sudan ibaret. Balık istediği yöne doğru gidebilir: İlerlediğini zanneder, sonsuzlukta kaybolmaktan korkar; fakat görebileceği en son nokta kavanozun cam duvarlarıdır. Bir görünmezliğe toslar kendini. Zamanı anlamak istiyorsan, kavanozun dışında nefes almayı öğrenmelisin.”

hiçbir şey göründüğü gibi değil
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 37

Ottomania

Yazar: Erim Şişman
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 224

Zehirli sular, yıkık binalar ve kirli havayla puslanmış bir gelecekte hayatta kalmak için vahşi bir mücadele başlar. Kırılganlığın bedelinin ölüm olduğu bu tehlikeli dünyada, organları için depolanmış çocukların müşterek bir hayali vardır, özgürce yaşamak. Ottomania, dünyanın en kötü zamanında doğmuş, ölüme ve acıya terk edilmiş çocukların umutla başladıkları bir başkaldırı hikâyesi.

Anadolu kültürü ve fütüristik teknolojinin harmanlandığı Ottomania, bir bilimkurgu alt türü olan Ottopunk’ın ilk örneği. Ağır makineli silahlar kuşanmış fesli adamların, şalvarlı robotların, şehirlere ceset yağdıran zeplinlerin, insan eti bağımlısı Wendigolar’ın, peçeli katil tarikatı Kuddurlar’ın ve kendinden olmayan herkese karşı tehlike arz eden onlarca grubun arasında hayatta kalmak için cesaret ve güç yeterli olmayacaktır.

“Kararmış, dev bir hayvan fosiline benzeyen paslı merdiven basamaklarından yukarı çıkıldıkça, geçmişte Asya ve Avrupa kıtasını birbirine bağlayan Boğaziçi Köprüsü’nün iskeleti görünüyordu. Amir, bir zamanlar dünyada güzel bir hayatın var olduğunun kanıtı olarak görürdü bu köprü enkazını. Geceleri sandallara yüklenen cesetler ateşe verilerek denizin akıntısına bırakılırdı sevenleri tarafından. Asitli denizin içinde bedenleri eriyen ruhların hiçbir hayvan veya insan tarafından didiklenmeyeceği için huzura ereceklerine inanılırdı. Karanlık denizin içinde alev almış yıldızlara benzeyen bu ateşler, kızıl yakamozlar gibi Marmara Denizi’nin durgun sularında dalgalanır, uzun birer çizgiye dönüşerek yansırlardı.”

ottomania
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 38

Sürgün

Yazar: Deniz Erbulak
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 240

Nehir Efser, uzaklara sürülmüş genç bir öğretmendi.

Her şeyi geride bırakmış, kendi yolunda yürümüş, genç, capcanlı.

Ama geldiği şehirde kendisini bekleyen karanlığı tahmin etmesi imkânsızdı.

Cinayetlerin arkası kesilmiyordu. Emniyet Müdürü karanlık itikatlarla ilgili söylentilerden bezmişti. Eski Soy’un lideri Arim Alator’sa her şeyin farkındaydı. Yeni gelen öğretmenin, karanlık soyun çocuklarını ayırt etmesi an meselesiydi artık.

Bu şehirde hiçbir şey zannedildiği gibi değildi. Hiçbir şey!

Naci Bey hafif bir endişeyle misafirine baktı:

“Şu geçenlerde öldürülen adam mı?”
“Evet, yaklaşık üç hafta önce,” dedi Arim Alator.
“Adak olarak adandığına emin misiniz? Belki de…”
“Adamı bulduğumda musallat olan hâlâ başındaydı.”
“Ah,” dedi adam. Boğazını temizledi. “Kim musallat etmiş peki?”
“İsmi mühürlenmiş,” dedi Arim Alator.

thumbnail
Önerilen Yazı
Deniz Erbulak – Adak Kitap Serisi
adak kitap serisi
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 39

Eski Soy

Yazar: Deniz Erbulak
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 336

Bu şehirde perdeleri açınca gün ışığı dolmuyor, sabah olunca kâbuslar kaybolmuyordu.

Burada geceler uğursuzdu. Gündüzlerse olduğu gibi karanlığa adanmış.

Burada herkes erkenden evine çekilir, burada erkenden geç olurdu…

Genç kadına yardım eden tek kişi, tozlu eczanesinde kaybolmuş gibi duran eczacıydı… ve Eski Soy’un yöntemleri hakkında çok fazla şey biliyormuş gibiydi. Nehir Efser, dik başlılığının bedelini çok ağır ödeyebilirdi. Zira Arim Alator, soyunun yüzyıllar önce terk ettiği en karanlık ritüellere geri dönüyor; kendine başkaldıranı bulmak için ortalığı kasıp kavuruyordu.

“Ne pahasına ve ne şekilde olursa olsun,” diyordu Arim Alator o kalın sesiyle. Alçaktı. Yine de tok ve kudretli. “Ben cemiyetime yeminle bağlanmış biriyim. Ömrüm buna vakfedildi. Onlara ait her nefes benim nefesimdir. Onlara ait her hayat benim için emniyet, yaşayacakları her ölüm intikam sebebimdir. Gözünüze katı görünebilir. Anlaşılması beklenmez. Hiçbir zaman beklenmedi. Sizden de beklemeyeceğiz!”

adak kitap serisi
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 40

Hüküm

Yazar: Deniz Erbulak
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 336

Ve etrafındaki gölgelerin gitgide hızlanan dansında, Nehir Efser adımlarını karıştırmak üzereydi.

Nehir Efser, muskalanmış kurbanlar, zehir ve büyü emarelerini seçmeye başladıkça nasıl bir labirentte yürüdüğünü fark ediyordu. Çok geçti artık. Korkusu yoktu. Pişmanlıkları da!

Arim Alator’un Nehir Efser için, hem cellat hem de koruyucu olması, kadınla arasında korkunç ve ayrıcalıklı bir ilişki yaratıyordu. Bu, onun daha önce denemediği bir şeydi! Muhtemelen de ölümcüldü.

Arim Alator elini cesedin alnına koydu. Fısıldadı:
“Nefesimizin ve karanlığımızın sahibi, bizi şerle sınadın, karanlıkla da sına!”
Nehir Efser şiddetle ürperdi. Morgun havasında bir değişiklik vardı.
“Bizi ölülerle sınadın! Cesetlerle de sına!”

Bulundukları o buz gibi salon bir an yalpaladı. Nehir Efser bir an zannetti ki, bütün çekmeceler açılacak. İçinde yatan onlarca ceset kalkıp ölü gözlerini onlara dikecek!

adak kitap serisi
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 41

Efsun Sokağı 137

Yazar: Şeref Atak
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 440

“Artık gece yarısını geçtik… Çok yakında gece bitecek ve sonsuz şafak sökecek.”

Antik Mısır’da doğan ve yüzyıllardır yaşamaya devam eden simyacı, özgür günlerinden çok uzakta, modern dünyanın kıskaçları arasında yaşamaya çalışmaktadır. Tekinsiz addedilen tarihî köşke taşındığında planı çoktan hazırdır. Meşum köşkteki davete icabet eden üç kişiyse sadece kendi hayatlarını değil tüm dünyayı değiştirecek bir teklife “evet,” dediklerinin farkında değillerdir.

Terazinin diğer kefesindeyse insan azmanı bir mezar soyguncusu, iki yaşlı bekçi ve canlı canlı gömülen bir kadın vardır. Bu iki grubun arasındaki savaş halka halka büyüyerek herkesin savaşına dönüşecektir. Terazinin dengesini bozacak kişiyse yıllar önce ölen küçük bir kız çocuğudur.

“Burada olanlar bir süre sonra her yerde başlayacaktı. Dünyayı saran asfalt kabuk kırılacaktı ve her şey geride kalacaktı; taş ve çelik yığınlarının arasında, külle kaplanmış bir beton artığına dönüşecekti. Geçmişten gelen tek şey, yitik şehirlerin mezar taşlarını andıran binaları olacaktı. Granitten, mermerden, betondan ve çelikten mezar taşları; yıkılmış, kırılmış, dökülüp ufalanmış tapınaklar ve mabetler; asfalt döşeli kompozit yüzeyler; mirasçısı olmayan bir dünya kalıntı… İçinde yaşadıkları dünya, ağaçların boy alıp, hayvanların cirit attığı bir hayaletler müzesine dönüşecekti. Metruk binalarla çevrili ölmüş şehirlere bakacaklardı ve kimse hikâyeyi bilmeyecekti.”

efsun sokağı 137
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 42

Her Şey Kontrol Altında

Yazar: Eda Şahin
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 232

Her Şey Kontrol Altında, kaybedilen savaşın ardından sömürgeye dönüşen bir ülkenin, “hasta” insanlarının hikâyesi. Üremenin ve üretmenin bir zorunluluğa dönüştüğü korku imparatorluğunda, çalışma ve aile kurma baskısı altında ezilen bireyler, terapi seansları ve ilaç tedavisiyle kontrol altında tutulur. Sisteme başkaldıranlara tanınan yaşam hakkı, karantina bölgeleriyle sınırlıdır.

İki çocuk annesi Rüya, mevcut düzene ayak uyduramadığı için karantina bölgesinde yaşamaya mahkûm edilir. Annesiz büyümek zorunda kalan Deniz ise, sistemde yer edinemeyeceği ve sonunun annesi gibi olacağı endişeleriyle boğuşur. İktidar tarafından körüklenen paranoyanın atıl hâle getirdiği bireyler için tek kurtuluş; özgürlüklerini, güvende hissetmek uğruna feda etmektir.

“Eski moda bir alışkanlıktı artık kitap okumak, tıpkı müzik dinlemek ya da bir hobiyle uğraşmak gibi. Silinmeye yüz tutmuş bir nesle ait ritüellerin belki de en sonuncusu. Yasaklandığından değil vakit yokluğundan, gerçekleşmesi muhtemel saldırıların ve sonu gelmeyen borçların gölgesinde daima tetikte yaşamaktan, en çok da çalışmak dışında herhangi bir eylemden zevk almaktan duyulan suçluluktan. Yeni düzenlerinin mimarları, kitleleri özgürleştirebilecek ya da düşünmeye sevk edecek faaliyetleri yasaklamak yerine işlevsiz kılmayı başararak zihinleri, alışkanlıkları, düşünce biçimlerini yeniden kurgulamışlardı.

Müzik, edebiyat ve sanat zaman kaybından öteye gitmeyen ve maddi getirisi olmayan uğraşlara dönüştürülerek gündem dışı bırakılmıştı. Tüketilebilir ürünler kadar bile değeri yoktu sanat eserlerinin. Yaratmanın yerini üretimin aldığı düzenlerinde, çalışmak yeni dindi artık, antidepresanlar kurtuluşu aydınlatan yoldu, kefaretin bedeliydi savaşmak ve yeniden doğmaktı ölmek.”

her şey kontrol altında
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 43

İlk

Yazar: Kolektif
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 248

İlk, ismiyle müsemma bir kitap. Pangea Kitaplığı’nın ilk öykü kitabı ve ilk öykü seçkisi. Bilimkurgu Kulübü ile ortaklaşa yürüttüğümüz bu projede hem bilimkurgu alanında senelerdir eser veren yazarlar hem de türe yabancı ama edebiyatta tecrübeli isimler yan yana geliyor. İlk’i emsallerinden ayıran en büyük özellik de bu. Türün duayenleri ile edebiyatın usta isimlerini bir araya getirmesi.

Seçkinin bir diğer özelliği tematik bir öykü derlemesi olması. “Başlangıç” teması ekseninde kurgulanan bu öyküler, türle yeni tanışan, ona aşina olan ya da spekülatif kurgu konusunda uzman olarak nitelendirebileceğimiz okuru bambaşka dünyalara götürebilecek güçte. Derlemede yer alan tüm yazarlar telif gelirlerini, erken yaşta kaybettiğimiz bilim insanı Özgen Berkol Doğan’ın adını yaşatma gayesiyle kurulmuş bilimkurgu kütüphanesine bağışlayarak bu türün daha geniş kitlelere ulaşması için önemli bir adım attılar.

Bilimkurgu iyi ki var!

“Elinizdeki derlemede yirmi bir öykü var. Hiçbiri ‘kısa öykü’ türünün kestirmesine sapmıyor, bir ‘ilginç fikir’ + bir ‘şaşırtmaca’ = kısa öykü şablonuna sığınmıyor. Ortaya attıkları ilginç fikirleri karşılarına alıp hesaplaşıyorlar, didikliyorlar, kurcalıyorlar; gerçek insanların bu fikirlerin gerçek olduğu bir dünyada nasıl yaşayabileceğini soruyorlar kendilerine. Hikâye anlatıyorlar. Masalcı dedeler ve nineler olma yoluna çıkıyorlar; yani edebiyattaki en zor işe kalkışıyorlar”
Bülent Somay

i̇lk
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 44

Tanrısız

Yazar: Mehmet Atılgan
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 336

“Gelecek henüz yaşanmadı. Onu ben yazacağım.”

İçinde bulunduğumuz yüzyılın sonlarına doğru şehirler birbirinin üzerine yığılan katlar hâlinde yükselirken üç katlı İstanbul’da işlenen bir cinayetin ardından başlayan olaylar bizi geçmişe, paralel evrenlere, başka gezegenlere sürüklüyor.

Tanrısız’da polisiye ve bilimkurgu türlerini ustalıkla harmanlayarak bizleri 21. yüzyılın sonlarına götüren Mehmet Atılgan, muhtemel gelecek tasavvurunda da çıtayı oldukça yükseğe taşıyıp ters köşelerle okurun merakını diri tutmayı başarıyor.

“Benjamin Libet, 1973 yılında yaptığı deneyler sonucunda bilincin her şey olup bittikten yarım saniye sonra devreye girdiğini ortaya koymuştu. Yani şu an dediğimizde, geçmişte olmuş bir olayı yaşıyoruz. Bu durumu diğer nörofizyologlar da, hep geçmişte yaşadığımız ve bilincimizin tüm yaşananları yarım saniye sonra gösteren bir monitör gibi olduğu şeklinde yorumlamıştı.

Normalde tüm algılar beyne iletiliyor. Bilinçaltında değerlendirilip yorumlanırken, benlik hiçbir şeyin farkında değil. Zihnimizde canlanan, yani farkına varabildiğimiz bilgilerse epeyce uzun bir gecikmeden sonra kortekse, bilincin bulunduğu bölgeye gönderiliyor.

Ya birisi, dışarıdan gelen bilgilerin kortekse iletilmesini geciktirecek bir teknoloji geliştirdiyse? Ya bilincimize aktarılan görüntülerin daha geç algılanmasının bir yolunu bulduysa?

O halde gelecek çoktan yaşandı. ‘Şimdi’yi hatırlıyoruz. Gelecek ve şu an, tamamen bizim kontrolümüzün dışında.”

tanrısız
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 45

Kan Fermanı

Yazar: Şafak Güçlü
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 200

“Kanla yazılan ancak kanla bozulur.”

Akla gelmeyenin başa neler getireceğini kim nereden bilebilir? Ufacık bir domino taşının her şeyi yerle yeksan etmesi için tüm şartlar hazır. Korku kendine yer bulmak için sırasını bekliyor. O, bulduğu yerde köklenmek isteyen tohum sanki. Kanla beslenip boy atan bir ağaç.

Şafak Güçlü, Kan Fermanı ile bu toprakların korku için ne kadar bereketli olduğunu gösteriyor okura. Sürekli devan eden temposu, şaşırtıcı kurgusu ve nefes alıp veren karakterleriyle uzun zaman unutamayacağınız bir roman.

“Vampir elindeki rulo şeklinde tuttuğu fermanı açtı. Parşömen kâğıdın üstünde kurumuş kan lekeleri ve silikleşmiş Arapça yazılar vardı. Bir süre bekleyen yaratık mırıldanmaya başladı! Bir anda önlerindeki ateş harlayarak yükseldi. Kıvılcımlar mağaranın onlarca metrelik tavanını bir anlığına yaladı ve yeniden normale döndü. Bununla birlikte diğer yaratıklar yeniden aynı sözleri mırıldanmaya başladı. Şimdi tüm mağarada yankılanan anlaşılmaz bir uğultu gittikçe yükseliyordu. Artık ölümcül ayin başlamıştı!”

kan fermanı
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 46

Karakambur

Yazar: Ömer İzgeç
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 104

Başka insanlar da var. Bilmediğimiz için öteki ilan edemediğimiz, yakın, uzak, büyülü, karanlık ama gerçek insanlar. Herkesinki gibi değil elbet onların hikâyeleri. Yanı başımızda vuku bulan, bize değen, işittiğimiz, tekinsiz hikâyeler bunlar. Dünü şimdiyle, şimdiyi yarınla karan, akılla savaşan, kimi akla sığan ama kimi de akıldan taşan insanların hikâyeleri.

Ömer İzgeç, Karakambur’daki öykülerle yeni bir kapı açıp başka dünyalara davet ediyor okuru. Masalsı anlatımın, kadim söylencelerin elinden tutup, özenli bir dille zenginleştirerek yanımıza getiriyor. Karakambur, atmosferi ve karakterleriyle uzun süre akıldan çıkmayacak bir kitap.

“Işıklar ağaçları aydınlatıyor, dev birer böcek gibi ormanın üzerinde dolaşıyordu. Dizlerimi kendime çektim, kollarımla sardım. Islak kıyafetlerimden yere su damlıyordu. Elimi cebime soktum, ufak bir odun parçası çıkarıp emmeye başladım. O sırada ilerideki tepelerde bir ışık söndü, tekrar yandı. Sanki bana göz kırpmıştı. Bazen yıldızların yaptığı gibi. Doğruldum, nişan alıp elimdeki parçayı var gücümle helikopterlere fırlattım. Tepeler yine göz kırptı. Damdan indim, ayaklarımı yere sertçe vurarak koşmaya başladım. Işıklara doğru. Pat pat pat…”

karakambur
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 47

Bozadam

Yazar: Ömer İzgeç
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 192

Değişen sadece insan değil. Korkular da değişiyor zamanla. Yakın ya da uzak herkes seziyor bu değişimi. Hepimiz koşarak uzaklaşmak istediğimiz şeylere dönüşüyoruz. Bir ev arıyoruz, bir eşik, yeni bir yurt, taze, sıcak bir el. Kaybetmenin bir tür yeniden bulma olduğunu öğreniyoruz yine de. El yordamıyla anlıyoruz gerçeği. Sürekli kendimizle karşılaşarak, arayarak ve deşerek.

Ömer İzgeç, Bozadam ile yepyeni ama ürkütücü bir dünyanın kapılarını açıyor bize. On iki yaşındaki Es’in hikâyesinde tanrı, inanç, kader, kabulleniş, umut ve aşk gibi konular üzerine düşünürken coğrafyamızda da tanık olduğumuz ayrımcılık, ikilik ve nefret tohumlarıyla yüzleşiyoruz. Roman, zaman ve mekân bilinmezliğiyle, anlattığı hikâyenin gizemli havasıyla okuru doğrudan içine alıyor.

“Unutulan geçmiş yerini tedirginliğe ve kaynağını hâkimiyet ülküsünden alan hiddete bırakmıştı. Var olmanın, farklılıkları yok etmekle mümkün olacağını düşünüyorlardı. Korkmuşlardı ve korku, ötekini yok etme dürtüsünü beraberinde getiriyordu.”

bozadam
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 48

Silsile

Yazar: Kolektif
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 184

Sınırları belki ancak uzayın sınırlarıyla kıyaslanabilecek hayal güçlerinden doğmuş, bazısı fazlasıyla “tanıdık” bazısı ise olabildiğince “yabancı” metinler…

“Hiçbir görgü kuralı, hiçbir nezaket, hiçbir şeye saygı yok bu dünyada. Yalnızca oluk oluk akan para, yalnızca zehirli neon ışıklar, yalnızca kaçış ve kovalamaca. Gölgelerin sardığı pazarlar, naylonla sarılmış bedenler, gizemli şeylerin ticareti. Kaybolursun çoğu zaman. Orada hayat kovalar seni, bazen arzular, bazen de ismini bilmediğin bir düşman.”

Türkiye Bilişim Derneği Bilimkurgu Öykü Yarışması’nda 2016-2020 yılları arasında derece alan öykülerden yapılmış bir seçki, bir silsile…

silsile
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 49

Tüm Panayırların Heyulası

Yazar: Kolektif
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 184

“İsyan başladığında ucubeler yüzünden gerçekle yüzleşmek zorunda kaldılar, hayatlarını idame ettiren yalanlara ne kadar bağımlı olduklarını gördüler.”

İnsanların popülist politikalar tarafından marjinalleştirildiği, yalnızlaştırıldığı, öteki olmaya mahkûm edildiği zamanlardayız. Öteki olmanın anlamını, aykırılığın, ucubeleşmenin ne demek olduğunu sorgulamanın en iyi yollarından biri de kurmacadan geçiyor.

Tüm Panayırların Heyulası fantazi, bilimkurgu, korku, distopya, tuhaf kurgu ve polisiye türlerinde yazılmış “ucube” temalı 20 öyküyü bir araya getiriyor. Özel olarak bu kitap için kaleme alınmış öykülerde ucube, kimi zaman bir mekân kimi zaman bir durum. Bazen de normalin ta kendisi.

İzlerini arama çubuğunda değil, hayatın içinde sürdüğünüzde ucubelerle şekillenen panayırları görebilirsiniz. Üstelik tüm panayırların bir heyulası var. Tüm panayırlar aynı özü saklıyor. Hepsinin cevheri aynı maden ocağında gömülü. Derinlere inip onları görmemiz gerekiyor. Beraber paylaşacağımız yollar var.

Kayıp Rıhtım, sizi yalnız yürümek istemeyeceğiniz bir patikaya davet ediyor.

Yazarlar: Ayça Erkol, Bahadır Cüneyt Yalçın, Bahri Vardarlılar, Deniz Erbulak, Eda İşler, Ekin Açıkgöz, Emirhan Burak Aydın, Ezgi Polat, Hakan Bıçakcı, Hikmet Hükümenoğlu, Mehmet Berk Yaltırık, Murat S. Dural, Müge Koçak, Onur Selamet, Orçun Ünal, Özgürcan Uzunyaşa, S. İpek Ortaer Montanari, Seran Demiral, Suat Duman, Süreyyya Evren

“Fantastik edebiyat, bilimkurgu ve korkunun çoğu genç ismi bir araya gelip bir ucube öyküleri antolojisi yaratmış. Aralarında sevdiğimiz pek çok yazar var. Ve en güzeli, kadın-erkek dağılımı da umut verici.”
Sevin Okyay

tüm panayırların heyulası
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 50

Çürük Ayvalar

Yazar: Uğur Kılınç
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 88

Mezar ziyaretleri, cinai itiraflar, kökten ve kanlı çözümler, muallakta kalanlar, hesabını kendi kapayanlar, yarım kalan şiirler, ruha yapışan günahlar, kasaba karası, taşra noir…

Uğur Kılınç, Çürük Ayvalar’da bir araya gelen öykülerinde aile içi ilişkilerin, nesiller arasındaki köprülerin perde arkasındaki karanlığı gün yüzüne çıkarırken taşra insanının iç dünyasında tekinsiz bir yolculuk yapıyor. Baba-oğulların, dede-torunların, anne-kızların paylaştığı masumiyetin altında yatan kötülüğün, öfkenin, intikam arzularının, ölümcül hesaplaşmaların, insanın içindeki çürümüşlüğün verdiği bunalımın hikâyesini anlatıyor.

“Beni toprağın altında beklerken üşüdün mü? Dur, şu duvarın dibindeki otları koparıp üzerine örteyim. Buralar biraz çamurlu, umarım aşağısı bu kadar ıslak değildir. Çünkü ıslak ıslak yerlere basılmaz, yoksa üşütürsün. Değil mi babaanne? Bunu bana sen öğretmiştin, ıslak ıslak yerlere basılmazdı. Bu yüzden her banyodan çıktığımda önüme küçük havlular atardın sobanın yandığı odaya ulaşana kadar. Annem, çamaşır israfı olduğu için söylenip dursa da sen ayaklarım üşümesin diye havluları önüme koymaya devam ettin. Şimdi sıra bende. Yağmurlu günlerde üşütmemen için bu otları üzerine koyacağım. İri yapraklarla saçlarını kurulayacağım. Dikenli dallarla saçlarını tarayacağım.”

çürük ayvalar
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 51

Bütün İyiler Öldü

Yazar: Meryem Gültabak
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 248

“Nasıl ki insanların empati duyguları yaşlandıkça azalıyorsa, insanlığın yaşı da artık bencilleşme noktasına gelmişti. Olması gereken oldu. Daha erken önlem alınmalıydı ama maalesef… İnsanlık ölecek ve ardından bir bebek olarak yeniden doğacak.”

Meryem Gültabak, Bütün İyiler Öldü romanında hem tanıdık hem de yabancı bir evren kuruyor. Bir tarafta şemsitrenler, şemsikopterler, minivizyonlar, genetik temizlenmeler, Vadililer, “İyilik Kitabı” yer alıyor; diğer tarafta da insanlığı bekleyen bir gelecek olarak hayli tanıdık büyük bir kıtlık, plantasyonlar, yeni dünya arayışları. Her şeyin ortasında ise kibriyle, zaaflarıyla, içgüdüleriyle, inancıyla, merakıyla, şüpheleriyle insan. Bir tarafta Dal, diğer tarafta Elma ve aralarındaki sınırlar ötesi bağ…

“Gemi hızlanıyor. Patlayan cesetlerin coşkun gösterisi başlıyor. Geçmiştekiler, büyük kıtlık geldiğinde aslında tam da insanlığa yaraşır şekilde hareket etmişler. Kıtlığı durdurmamışlar, uzay araştırmalarına hız vermişler. Sömürüp yok edebilecekleri başka bir konağa sıçramak için… Parazit değil de nedir o zaman insan?”

bütün i̇yiler öldü
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 52

Neptün Müzakereleri

Yazar: Murat Boyner
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 112

“Belki de evrende yüz binlerce, hatta milyonlarca akıllı bilgisayar geziyordu.”

İnsanlık uzaydan ve o uzak diyarlardan gelecek akıllı varlıklara olan inancından hiç şüphe duymadı. Ancak çoğunlukla Mars’a çevirdi yüzünü ya da Satürn’ün halkalarından alamadı gözünü. Oysa Dünya’nın biraz daha uzağındaki Neptün pek önemsenmemiş, hikâyelere pek konu olmamış, güzellikleri pek ön plana çıkarılmamıştı. En azından, şimdiye kadar…

Dünya’nın üç büyük devleti arasında yıllardır süren savaşın tam ortasında, Neptün’ün yörüngesinde bir anda ortaya çıkan simsiyah bir cisim, Dünya dışı akıllı varlıklara ilişkin tüm soruları cevaplayabilecek midir?

Dünya ölçeğindeki ekonomik dertlerin, siyasi çalkantıların, çevresel sorunların tarihte belki de hiç olmadığı kadar insanları kendi kabuğuna kıstırdığı, dar görüşlülüğe sürüklediği bir dönemde bakışları yeniden göklere, uzayın genişliğine çevirmeye davet eden bir anlatı Neptün Müzakereleri. Kuşağının açmazlarını dile getiren genç bir kalemin, Türkiye’de ender rastlanan “uzay operası” türüne de göz kırpan ilk romanı.

neptün müzakereleri
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 53

Karanlığın Şahidesi

Yazar: Mehmet Berk Yaltırık
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 232

Mehmet Berk Yaltırık okurlarının aşina olduğu zenginlikte karakterleriyle, ürperten atmosferiyle, renkli diliyle kendine özgü bir roman Karanlığın Şahidesi.

1800’lü yılların başlarındaki İstanbul’un eğri büğrü sokakları ve türlü türlü ahşap evleri arasında, kâh insanların kâh cinlerin âleminde savrulup duran Periveş’in serüveni… Hayata gözlerini “esirenin kızı” olarak açan Periveş’in “kız harami”ye ve hatta “zorba azrail’i”ne dönüşmesinin, kaderinin hem fettan hem de cazgır Ecelyandı Ateş Behiye’ninki ile hemhal oluşunun hikâyesi…

“Kendisini göz açıp kapayıncaya kadar bir çukurda, Gülfem’le yan yana yatarken buldu. Kesik başı suratına doğru kaldıran başsız beden, yeniden çığlıkları boğazını yırtan Periveş’e doğru kahkahalarla karşılık verirken, tepelerinde toplanan cinlerin onları mezara gömmeye başladığını fark etti. Avuçlarca toprak boğazına dolmaya başlarken Periveş, bir anlığına kesik başın gözlerinde o Azim İfrit’in cehennemi gözlerini görür gibi oldu.”

karanlığın şahidesi
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 54

Hayalet Nota

Yazar: Eda Şahin
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 160

Her Şey Kontrol Altında adlı eseriyle tanıştığımız Eda Şahin yeni romanı Hayalet Nota’da sona ermek üzere olan müzisyenlik ve avukatlık kariyeri ile çıkmaza giren evliliği arasında sıkışıp kalan orta yaş bunalımının eşiğindeki bir adamın, Devrim’in, zamanın yasalarına meydan okuyan hikâyesini anlatıyor.

Kontrolünden çıkan hayatının gidişatından memnun olmayan Devrim’in yaşamı, sahne aldığı gecelerden birinde tamamen değişir. Yaşadığı tuhaf bir olay sonucunda günümüzden geçmişe ve alternatif gerçekliklere uzanan bir seyahate başlayan Devrim, hatalarını telafi etme arzusuyla zamanın akışında bıraktığı ayak izlerini silmeye çalışırken yolculuğunun seyrini özgür irade ve kader arasındaki ezeli mücadele belirleyecektir.

“Yarattığı ürünlere düşman bir düzenin yetiştirdiği Devrim ve diğerleri için hayat; kişiliklerin, ilişkilerin ve koşulların durmadan değiştiği bir yap-boz oyunundan ibaret olacaktı. O gecenin sabahında, istikrarlı yaşamlar uğruna çabalarken fay hatlarında meydana gelecek çökmelerin yok oluşlarını hazırlayacaklarını bilemezlerdi henüz. Ekonomik depremlerin ve yıkılan kulelerin, kurmaya çalışacakları hayatları ne şekilde etkileyeceğini ise tahmin bile edemezlerdi. Yaradılışlarını yadsıyan bir yaşam tarzına uymak için taviz vermenin, asla gerçekleşmeyecek hayallerin peşinde koşmanın, elde edemeyecekleri bedenleri arzulamanın, doğru olma ihtimaline karşı yalanlara inanmayı tercih edecek kadar gerçeklikten uzaklaşmanın ne anlama geldiğini bilemeyecek kadar tecrübesizlerdi. Doğum, tıpkı hayat ve ilişkiler gibi muğlaklığın gölgesinde kalmaya mahkûmken, ölümde yeniden birleşmeyi bekleyen ruhları kendi formlarında yaşatan bir güç mevcuttu.”

hayalet nota
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 55

Nardugan: Kayıp Şehrin Masalı

Yazar: Nurhayat Özcan
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 352

“Nardugan…. Kulaktan kulağa anlatılagelen hikâyeye göre, asırlar önce kurulmuş bu kadim yerleşim yerinde, patlayarak kasabayı yerle yeksan eden yanardağ felaketinden sonra hayatta kalan bir avuç insan, Dilge’nin önderliğinde kasabayı elleriyle şekillendirmişti. Sıfır noktasındaki tahribatın ardından doğanın iyileşmesini beklemişler, bu sırada da kendi yaşamlarını inşa etmişlerdi. Kasabanın bitiminde, kızıl Aswan granitinden cam piramitli kule yönüne Doğu Kapısı, sönmüş yanardağa bakan tarafa da Batı Kapısı deniyordu. Yeni dünyaya kayalıkların ardından hükmeden Dilge’nin yazılı olmayan yasaları, kasabayı güven, sadakat ve iyi ahlak temelleri üzerinde yükselmeye itmişti. Zengin bitki örtüsüyle toprak, toplam beş yüze yakın haneyi cömertçe besliyordu.”

Sakince başlayan ama hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığının usul usul hissedildiği bir hikâye anlatıyor Nardugan, bir masal fısıldıyor. Türler arasında gezinen, zaman katmanlarının kesiştiği, üst üste bindiği, labirenti andıran bir anlatı…

“Aslında yaşamıyoruz. Tüm bu olanlar… Geçmiş, şimdi, gelecek; hepsi illüzyondan ibaret!”

nardugan - kayıp şehrin masalı
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 56

Kristal: Lanetli Kan

Yazar: Su Tunç
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 296

Ensesinden yediği kurşun, İlhan’ı ölmekten beter hâle getirmiştir. Bir yıldan fazladır gördüğü tedaviyle her ne kadar yavaş yavaş ayaklanıyorsa da artık eskisi gibi “kullanışlı” olmadığını, kimsenin işine yaramayacağını düşünür. Ta ki Nihat Başkomiser gelip onu cinayet büroya davet edene kadar…

Eski özel harekâtçı-yeni cinayetçi İlhan, kendisine neden böylesi bir şansın verildiğini öğrenmek ister ama öncelikle cevaplanması gereken başka önemli sorular vardır. Bir seri katil, kurbanlarını öldürme yöntemiyle, kollarına kazıdığı şekillerle bir şeyler anlatmaya çalışıyordur; ama ne?

“Beni görmüyorlar…

Yanlarından geçip gidiyorum.

Beni duymuyorlar…

Bazı insanlar böyledir. Yoldaki tümsek, kırık bir kaldırım taşı bile daha fazla dikkat çeker bu insanlardan.

Bunun, eskiden bir lanet olduğuna inanırdım. İblis’le karşılaşmadan, Melek beni bulmadan önce…”

Kendilerini giderek kişiselleşen bir kovalamacanın içinde bulan İlhan, Nihat Başkomiser, cinayet büro ekibi ve “sinir bozucu” Kristal… Lanetli Kan, nefes nefese bir polisiye!

 

kristal - lanetli kan
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 57

Kristal: Lanetli Kan

Yazar: Murat Başekim
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 296

Ensesinden yediği kurşun, İlhan’ı ölmekten beter hâle getirmiştir. Bir yıldan fazladır gördüğü tedaviyle her ne kadar yavaş yavaş ayaklanıyorsa da artık eskisi gibi “kullanışlı” olmadığını, kimsenin işine yaramayacağını düşünür. Ta ki Nihat Başkomiser gelip onu cinayet büroya davet edene kadar…

Eski özel harekâtçı-yeni cinayetçi İlhan, kendisine neden böylesi bir şansın verildiğini öğrenmek ister ama öncelikle cevaplanması gereken başka önemli sorular vardır. Bir seri katil, kurbanlarını öldürme yöntemiyle, kollarına kazıdığı şekillerle bir şeyler anlatmaya çalışıyordur; ama ne?

Beni görmüyorlar…

Yanlarından geçip gidiyorum.

Beni duymuyorlar…

Bazı insanlar böyledir. Yoldaki tümsek, kırık bir kaldırım taşı bile daha fazla dikkat çeker bu insanlardan.

Bunun, eskiden bir lanet olduğuna inanırdım. İblis’le karşılaşmadan, Melek beni bulmadan önce…”

Kendilerini giderek kişiselleşen bir kovalamacanın içinde bulan İlhan, Nihat Başkomiser, cinayet büro ekibi ve “sinir bozucu” Kristal… Lanetli Kan, nefes nefese bir polisiye!

kristal: lanetli kan
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 58

Pas

Yazar: Murat Başekim
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 112

Kentinizi hazırlayın. Kentinizi kurtarın.

İki antropoloji öğrencisi, proje ödevi olarak kente saha çalışması için indiğinde, sıradan başlayan yolculukları yavaş yavaş onları haritaların ötesindeki sırra savuracaktır.

İskit, Karanlık Çağ, Sefer gibi romanları ve DG, Demir Dövme Öyküleri, Hayal Et Hikâyeleri gibi öykü kitaplarıyla tanıdığımız GİO ödüllü yazar Murat Başekim yeni romanında, akrep ve yelkovanla birlikte zamanın tozları arasında dönerek çürüyen bir kentin ve esrarengiz bir arayış serüvenine çıkan kentlilerin hikâyesini anlatıyor.

Pas, gizemli, derinlikli, katmanlı, kendine has bir şehir fantazyası.

“Sanki oralarda bir yerde, Kentin bir köşesinde gizlenen, gözucuyla belli belirsiz görülen, hayatlarımızın kıyısında saklanmış, sabit, değişmez, somut, daimi bir gölge var. Bekliyor… Ama nerede?”

pas
i̇thaki yayınları - pangea kitaplığı 59

E-Bülten Abonesi Olun

En yeni içeriklerimizden ilk sizin haberiniz olsun!

İstenmeyen posta göndermiyoruz! Gizlilik politikamızda daha fazlasını okuyun.
Lütfen spam klasörünü kontrol edip güvenli olarak işaretleyin.

İlginizi Çekebilir

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

Yazar Hakkında

2017 yılının Aralık ayında kurulan ve farkındalık yaratmak amacıyla gönüllülerin oluşturduğu bir topluluk.

Yorumunuzu Bekliyoruz