Gecenin Sonuna Yolculuk… Louis Ferdinand Céline’in, bugün hâlâ güncelliğini koruyan, insanı derinden etkileyen, içine çeken bu başyapıtı, “İşte böyle başladı” diyerek okuru Birinci Dünya Savaşı’ndan Afrika’daki Fransız sömürgelerine, oradan Amerika’ya, derken Paris’in varoşlarına ve gecenin sonuna kadar uzanan ürpertici bir yolculuğa çıkarıyor.
Gecenin Sonuna Yolculuk
Yazar: Louis Ferdinand Celine
Çevirmen: Yiğit Bener
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 530
Louis Ferdinand Céline’in, bugün hâlâ güncelliğini koruyan, insanı derinden etkileyen, içine çeken bu başyapıtı, “İşte böyle başladı” diyerek okuru Birinci Dünya Savaşı’ndan Afrika’daki Fransız sömürgelerine, oradan Amerika’ya, derken Paris’in varoşlarına ve gecenin sonuna kadar uzanan ürpertici bir yolculuğa çıkarıyor.
Céline’in kullandığı dil, özellikle de konuşma dilini yazıya geçirme uğraşı, bugüne dek yapıtlarının Türkçe’ye çevrilmesinin önünde büyük bir engel ve dokunulmazlık yarattı.
Üzümün Kardeşliği
Yazar: John Fante
Çevirmen: Avi Pardo
Yayınevi: Parantez Gazetecilik ve Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 159
Sekiz-dokuzu arka taraftaki yeşil çuha örtülü masada toplanmıştı. Yukardan sarkıtılmış lamba iskambil oynayan beş kişiyi aydınlatıyordu. Diğerleri masanın çevresinde dikilmiş, birbirlerine laf çakıyorlardı. Seyredenlerden biri de babamdı. Huysu, mendebur, buruk bir sigorta emeklileri grubu; gergin, hırlayıp duran kötü niyetli ihtiyar hergeleler; buruktular ama acımasız zekalarının, bozuk ağızlarının ve paylaştıkları dostluğun deneyiminin derinliğinden konuşan yaşlı bilgeler yoktu. Zamanın tükenmesini beklerken vakit öldüren sıradan yaşlı insanlar sadece. Babam da onlardan biriydi. Şok etkisi yaptı bende bunu hissetmek. Kendi türlerinin arasında görünceye kadar öyle algılamamıştım onu. Etrafındakilerden de yaşlı göründü gözüme birden.
Humboldt’un Armağanı
Yazar: Saul Bellow
Çevirmen: Osman Yener
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 528
Saul Bellow yazarlık, şiir, edebi ün ve başarı gibi konular üzerinden Amerika’yı anlatıyor. Saul Bellow, Humboldt’un Armağanı’nda farklı kuşaktan iki Amerikan yazarının, bıkkın ve öfkeli usta Von Humboldt Fleisher ile hırslı ve tutkulu çırak Charlie Citrine’in gerilimli ilişkisini anlatıyor. Bellow bu ilişkiyi anlatırken, ömrünün son yıllarında alkolizm ve deliliğe sürüklenen Amerikan şairi Delmore Schwartz ile arkadaşlığından ilham almış. Bellow, sanatın parayla ilişkisinin gitgide arttığı Amerikan kültüründe “sanatçının” içine girdiği çıkmazdan, evlilik ve aşktan, şiirden ve mafyadan, hayata dört elle sarılmaktan ve ölümün kaçınılmazlığından söz ediyor.
“Humboldt’un Armağanı, ölüm hakkında komik bir kitaptır.”
Saul Bellow
Ecinniler
Yazar: Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Çevirmen: Mazlum Beyhan
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 904
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (1821-1881): ilk romanı insancıklar 1846’da yayımlandı. Ünlü eleştirmen V. Byelinski bu eser üzerine Dostoyevski’den geleceğin büyük yazarı olarak söz etti. Ancak daha sonra yayımlanan öykü ve romanları, çağımızda edebiyat klasikleri arasında yer alsa da, o dönemde fazla ilgi görmedi. Yazar 1849’da I. Nikola’nın baskıcı rejimine muhalif Petraşevski grubunun üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Kurşuna dizilmek üzereyken cezası sürgün ve zorunlu askerliğe çevrildi. Dostoyevski Ecinniler’de ihtilâlci örgütlerin yapısı ve üyelerinin karakterini gerçekçi bir gözle ve alaycı bir ifadeyle sergilemiştir.
Ölüler Böyle Sever
Yazar: Charles Bukowski
Çevirmen: Avi Pardo
Yayınevi: Parantez Gazetecilik ve Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 144
” eni tanıyan herkesin size söyleyeceği gibi, makbul biri değilim. Kötü adamı sevdim hep, kanunsuzu, hergeleyi. İyi işleri olan sinek kaydı traşlı, kravatlı tiplerden hoşlanmam. Ümitsiz adamları severim, dişleri kırık, usları kırık, yolları kırık adamları. İlgimi çekerler. Küçük sürpriz ve patlamalarla doludurlar. Adi kadınlardan da hoşlanırım; çorapları sarkmış, makyajları akmış, sarhoş ve küfürbaz kadınlardan. Azizlerden çok sapkınlar ilgilendiriyor beni. Serserilerin yanında rahatımdır, çünkü ben de serseriyim. Kanun sevmem, ahlak sevmem, din sevmem, kural sevmem. Toplumun beni şekillendirmesinden hoşlanmam.”
Yüzyılın en ilginç yazarlarından biri. İçtenliği, işlediği konular ve dobralığı ile her zaman farklılığını koymuş bir yazar. Akıcı anlatımı ile yine sokaklarda, evlerde gezdiriyor bakışlarını, yaşadıklarını, belleğine kazıdıkları olanca rahatlığıyla anlatıyor, bu rahatlığıyla şaşırtıyor. Ölüler Böyle Sever’de Charles Bukowski’den 18 öykü yer alıyor. Yazarın olgunluk dönemi diye adlandırabileceğimiz yıllardan bir kitap Ölüler Böyle Sever.
Niteliksiz Adam
Yazar: Robert Musil
Çevirmen: Ahmet Cemal
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 552
Avusturyalı yazar Robert Musil’in (1880 – 1942) Niteliksiz Adam başlıklı dev romanı, günümüzde modernizmin roman alanındaki birkaç başyapıtından biri sayılmaktadır.
Kafka, Joyce ve Harmann Broch’la birlikte yirminci yüzyıl romanının kurucuları arasında yer alan Musil, 1921 yılından başlayarak ölünceye kadar Niteliksiz Adam üzerinde çalıştı. Romanın ilk iki kitabı 1930’da, üçüncü kitabı ise 1933’te yayımlandı. Tamamlanmadan kalan dördüncü ve son bölümün yayımlanması ise ancak aradan neredeyse yirmi yıla yakın bir süre geçtikten sonra gerçekleşebildi.
Niteliksiz Adam, gerçek anlamda bir çağ ve geçiş dönemi romanıdır. Yazar tarafından “İmpkralya” diye adlandırılan, gerçekte 19. yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın başında artık çöküş sürecine girmiş olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu simgeleyen bir ülkede Musil, modernizm sürecindeki bir toplumun ve bireyin tüm çalkantılarını sergilemeyi amaçlar.
Bu çalkantılar, romanın başkişisi, yani “niteliksiz adam” olan Ulrich’in kimliği aracılığıyla sergilenir. Ulrich, bir ayağıyla eski’de, öteki ayağıyla yeni’de durmaktadır. Bütün sorun, onun bu geçiş konumunun doğal sonucu olan çelişkilerin üstesinden gelip gelemeyeceği sorusunda odaklanır.
Bu roman üzerine çok önemli bir inceleme kaleme alan Virgil Newmoianu’ya göre Niteliksiz Adam, dikkatli bir okura yalnızca bir geçiş dönemini değil, fakat yakın geleceği de çok çarpıcı biçimde sergileyen başyapıtlardan biridir.
Ayrı Yol
Yazar: Andre Gide
Çevirmen: Tahsin Yücel
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 156
Nobel ödüllü Fransız yazar ve düşünür Andre Gide, yaşamı boyunca toplumsal ve bireysel ahlakın en önemli ölçütünün bireyin içtenliği ve kendini tanıması olduğunu vurgulamıştır. Ayrı Yol, Andre Gide’in bu görüşünü en net biçimde dile getirdiği romanlarından biri.
Geleneksel ahlak anlayışının karşısında bireyin özgürlüğünü savunanlara açık destek veren ve bu nedenle devrimci olarak nitelendirilen yazar, bu yapıtında, kendi evliliğinden yola çıkarak insan ilişkilerindeki sorunlara çözüm getirme çabalarını dile getiriyor.
Ayrı Yol, balayını geçirmek üzere karısıyla birlikte Tunus’a giden arkeolog Michel’in vereme yakalanmasıyla başlayan, onun iyileşmesi ve daha sonra karısının hastalanmasıyla devam eden bir yüzleşme ve arayış serüveni. Dünya edebiyatının en usta yazarlarından birinin kaleminden çıkan bu romanda, eşcinselliğini keşfeden ve toplumsal düzenin dayattığı kavramlardan sıyrılıp olabildiğince özgürleşmeye çalışan, bunu yaparken de kendisiyle çatışan bir erkeğin öyküsünü okuyacaksınız.
Maldoror’un Şarkıları
Yazar: Comte de Lautreamont
Çevirmen: Özdemir İnce
Yayınevi: İmge Kitabevi
Sayfa Sayısı: 247
Maldoror’un Şarkıları, Fransa’da 146 yıl önce yayınlandı. O günden bu yana insanların ve şiirin dünyasında her şey değişti. Türkiye’de ilk kez 25 yıl önce (1989) yayınlandı, birkaç baskı yaptı. Kervan yoluna devam ediyor!
Modernizmin ve çağdaş şiirin kutsal kitabı! Tanrı düzenine kafa tutan, geleneksel ve kutsal ne varsa hepsini tersine çeviren bir sapkın vahiy! Gelenekten ve onun çelik zincirinden kurtulmanın simgesi!
“Tanrı’dan dilerim ki, yüreklenen ve okuduğu kitap gibi geçici olarak canavarlaşan okur, bu kasvetli ve zehirli sayfaların ıssız bataklıklarında sarp ve yabanıl yolunu şaşırmadan bulur…”
“On dokuzuncu yüzyılın sonu görecek kendi şairini (bununla birlikte, başlangıçta, bir başyapıta başlamak, doğanın yasasını izlemek gerek); şair Amerika kıyılarında doğdu…”
Comte de Lautréamont denen Isidore Ducasse (1846-1870) bu başyapıtı, Maldoror’un Şarkıları’nı 22-23 yaşlarında yazdı ve 24 yaşında öldü.
Açlık
Yazar: Knut Hamsun
Çevirmen: Behçet Necatigil
Yayınevi: Varlık Yayınları
Sayfa Sayısı: 160
Norveçli büyük romancı Knut Hamsun’un kişiliğini ve ününü oluşturan en büyük romanı Açlık’tır. Ünlü bir yazar olma sevdasıyla yanıp tutuşurken, bir yanda da açlıkla pençeleşen bir gencin, gerçekten duygulandırıcı öyküsü olan bu kitap, dünya edebiyatının başyapıtları arasında anılmaktadır. Behçet Necatigil’in usta kaleminden, örnek bir çeviri okuyacaksınız bu ciltte.
Kötülük Çiçekleri
Yazar: Charles Baudelaire
Çevirmen: Sait Maden
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 208
Charles Baudelaire (1821-1867): Fransız şair, çevirmen ve sanat eleştirmeni. İlk yayımladığı eser Salon 1845 başlıklı sanat eleştirisidir, bu metinle modernist estetiğin öncüleri arasındaki yerini almıştır. 19.yüzyılın en büyük şairlerinden biri olarak gerek çağdaşları gerekse kendinden sonra gelen sanatçılar, A. Rimbaud’dan S. Mallarmé’ye, T.S. Eliot’tan W. Benjamin’e uzanan modernist çizginin hem teorisi hem de pratiği üzerinde muazzam bir etki bırakmıştır. Kötülük Çiçekleri, yabanıl, korkunç ve kara bir gerçekliğin kitabı, Romantizm’in yeniden keşfi, Benjamin’in söylediği gibi Avrupa’yı etkileyen son lirik başyapıttır.
Gözün Öyküsü
Yazar: Georges Bataille
Çevirmen: Yaşar Avunç
Yayınevi: Sel Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 86
Georges Bataille’ın Lord Auch müstear adıyla 1928 yılında el altından yayınladığı Gözün Öyküsü, 20. yüzyıl edebiyat tarihinin en aykırı metinlerinden biridir. Sayısız değerlendirmeye konu olmuş, edebiyat eleştirisinden felsefeye, psikanalizden sinemaya farklı disiplinlerce ele alınmış bu metin, Battaile’ın estetik anlayışının dışavurumudur: Romaneskten ve psikolojik yorumlamadan arınmış kısa roman.
Çağrışımların büyüleyiciliğiyle ivme kazanan, provokatif hamleleriyle güçlenen ve sinemaya da uyarlanan bu erotika acının, şiddetin, ölümün ve cinselliğin kutsallığının iç içe geçtiği estetik, esrik ve “uygunsuz” bir başyapıt.
Köpek Kalbi
Yazar: Bulgakov Mikhail Afanasevich
Çevirmen: Uğur Büke
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 136
“Bilin ki korkunç olan, artık onda köpek değil, insan kalbi olmasıdır. Hem de doğada bulunan en berbatından!”
Şarik, bir sokak köpeğidir. Bir gün yaralanınca onu bulan cerrah evine götürür ve iyileştirir. Ancak ameliyat ederken ona bir insanın hipofiz bezini ve bir erkeğin testislerini de nakleder. Bu deneyin sonucunda Şarik yavaş yavaş insanlaşmaya başlar. Hatta zaman içerisinde Sovyet devletinde iş bile bulur, ideal sosyalist bir vatandaşa dönüşür.
Bu komik ve grotesk Frankenstein öyküsü Bolşevizmi ve Sovyet toplumunu eleştirdiği gibi, insanın temeldeki bencilliğini de gözler önüne seriyor. Bulgakov’un 1925’te yazdığı ancak 1987’ye kadar Rusçada yayımlanamayan romanı Köpek Kalbi, yazarın hiciv ve kara mizah yeteneğini en iyi şekilde gösterdiği eserlerinden biri.
Ahlakın Soykütüğü – Bir Polemik
Yazar: Friedrich Nietzsche
Çevirmen: Zeynep Alangoya
Yayınevi: Kabalcı Yayınevi
Sayfa Sayısı: 172
Nietzsche’nin, eski arkadaşı Paul Rée’nin ahlakın kökeniyle ilgili kitabına (The Origin of the Moral Sensations) yanıt olarak kaleme aldığı üç denemeden oluşan bu kitap, yazarın en uzun soluklu ve iç tutarlılığa sahip çalışmalarından biridir. Kitabı oluşturan denemelerin üçü de İyinin ve Kötünün Ötesinde’de dile getirilen Hıristiyan ahlakı eleştirisini daha ileriye taşımaktadır.
“İyi,” “kötü” ve “fena” gibi sözcüklerin dilbilimsel analiziyle başlayan birinci denemede Nietzsche, “efendi” ahlakı ve “köle” ahlakı dediği iki kavram arasında karşıtlık kurarak, gücün ve eylemin nasıl da sıklıkla yerini edilginliğe ve nihilizme bıraktığını gösteriyor. Suç ve cezanın kökenini irdeleyen ikinci deneme, adalet kavramının nasıl doğduğunu ve bu kavramın içselleştirilmesinin “ruh” denilen şeyin gelişimine nasıl yol açtığını ortaya koyuyor. Üçüncü denemede Nietzsche, çileci ideallerin anlamını çözümlüyor.
Nietzsche’nin niyeti çileci idealleri, “köle” ahlakını ya da içselleştirilmiş değerleri bir çırpıda yadsımak değildir; onun temel kaygısı kültürün ve ahlakın ebedi gerçeklikler olmaktan çok, insan yapısı kavramlar olduklarını göstermektir. Ulaştığı yargılara katılabilir ya da katılmayabilirsiniz; ama Nietzsche öylesine açık seçik ve parlak bir dille yazıyor ki, Ahlakın Soykütüğü’nü okurken kendinizi canlanmış ve coşkulu hissedeceksiniz.
Büyülü Dağ
Yazar: Thomas Mann
Çevirmen: İris Kantemir
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 881
Dünya edebiyatının çağdaş klasikleri arasında anılan Büyülü Dağ, tam bir çağ romanıdır. Kişisel deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı ve ‘zaman’ ve ‘psikanaliz’ üzerine denemelerin de yer yer kendini gösterdiği bu büyük romanın yayınlanmasından sonra Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülen Thomas Mann, yirminci yüzyıl Alman edebiyatının en önemli adlarından. Hamburg’lu genç gemi mühendisi Hans Castorp, üç haftalığına kuzenini ziyarete gittiği bir İsviçre sanatoryumunda, kendisinin de tedaviye ihtiyacı olduğunu öğrenerek yedi yıl kalır. Bu süre içinde doktorlar ve hastalar dünyasını, Batı felsefesinin iki kutbunu, platonik bir aşk serüveninin sarhoşluğu içinde ve yaşayarak tanır. Sanatoryumda kaldığı süre içinde hastalık ve ölüm gibi deneyimlerin ötesinde hayatın mucizesini kavrayan Castorp’un yalın ruhu bir değişim geçirir.
Thomas Mann, roman sanatının bütün incelikleriyle yarattığı, ironik bir üslupla sunduğu bu yapıtında, zaman, karşıt kültürler, aşk, hastalık, ölüm gibi evrensel temaları işliyor. Birinci Dünya Savaşı öncesinde çağın dünya sorunlarını, bir uygarlığın çöküşünü inceleyen, burjuva geleneğini ve ahlâkını yer yer sertçe, ironik bir dille eleştiren Büyülü Dağ, çağa tutulan bir ayna.
Burma Günleri
Yazar: George Orwell
Çevirmen: Deniz Canefe
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 315
“Bu ülkede bulunmamızın, hırsızlıktan başka bir nedeni olduğunu söyleyebilir misiniz? Bu öylesine kolay ki. İngiltere’nin memuru, Burmalı’nın kollarını tutar, tüccar da adamın ceplerini boşaltır. Britanya İmparatorluğu, İngilizlerin, daha doğrusu Yahudi ve İskoç çetelerinin ticaret tekelleri kurmalarını sağlayan bir aracıdan başka bir şey değildir.”
Bu sözler, George Orwell’in Burma’daki İngiliz sömürgeciliğine bakış açısını yansıtıyro. Kendisi de Burma’da görev yapmış olan Orwell, en başarılı yapıtı olarak tanımlanan Burma Günleri’nde, İngilizlerin bu sömürgedeki yaşamını ve yaptıklarını, yerli işbirlikçileri ve fırsatçıları, yerli halka insanca yaklaşarak İmparatorluğun tutumuna karşı çıkanları, aşk, nefret, tutku çemberinde destansı bir anlatımla ele alıyor. Burma Günleri, ilk kez 1934 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde yayınlandı.
Kitap ve yazarı hakkında herhangi bir dava açılmayınca, ertesi yıl İngiltere’de de basıldı. Ama sömürgecilik dönemi sona erinceye kadar kitabın Hindistan ve Burma’da satılması yasaklandı ve okuyanlar hakkında yasal işlemler yapıldı. Burma Günleri, İngiltere’nin, üzerinde güneş batmayan bir imparatorluk olduğu dönemdeki politik ve sosyal yaklaşımını göz önüne sererken, romandaki karakterlerin işlenmesindeki ayrıntılı ustalıkla da Orwell’in başarısını pekiştirdi.
Ölü Canlar
Yazar: Nikolay Vasilyeviç Gogol
Çevirmen: Fırat Biçen
Yayınevi: İlgi Kültür Sanat Yayınları
Sayfa Sayısı: 440
“İnsani tutkular, deniz kenarındaki kum taneleri gibi sayısızdır; hiçbiri diğerine benzemez.”
Zengin olmak ve soylular sınıfına dahil olmak için akıl almaz bir plan yapan Pavel İvanoviç Çiçikov, gittiği şehirlerin önde gelenleriyle balolarda, davetlerde bir araya gelip ahbaplığı ilerletir ve sonunda onlarla tuhaf bir pazarlığa girişir. Onlardan çoktan ölmüş olan kölelerini satın almak ister. Çiçikov, adım adım hedefine yaklaşırken önüne bazı engeller de çıkar!
Dünya edebiyatının başyapıtlarından biri olan Ölü Canlar, insanların hırs ve ihtiraslarının dayanabildiği noktayı gözler önüne seriyor. Gogol’ün, Puşkin’in önerisiyle İlahi Komedya’dan esinlenerek yazdığı bu eser, 43 yıllık kısa hayatının en önemli verimlerinden biri.
Big Sur
Yazar: Jack Kerouac
Çevirmen: Nevzat Erkmen
Yayınevi: Siren Yayınları
Sayfa Sayısı: 240
Şarap, şiir ve macera, doğanın kucağında, şehrin çılgın kalabalığından uzakta…
Yolda’nın ardından gördüğü ilgiden bunalan Jack Kerouac, Kaliforniya’nın en güzel yerlerinden birinde, Big Sur’de inzivaya çekilme niyetiyle yola çıkıyor ve Beat şöleni böylece başlıyor: bitmek bilmeyen içki alemleri, en sıcak dost ortamlarında bile ruh üşüten yalnızlıklar ve varoluş yükünün dehşetli güzelliği eşliğinde.
Kelimeler, yaşamın temposuna yetişme telaşıyla sayfalara sığmaksızın çağlıyor ve deniz kuşlarının çığlıkları, rüyaların gölgelerine, dalga seslerine karışıyor. Kerouac, bir döneme damgasını vuran Beat kuşağının buhranlarını bu romanında temize çekiyor.
Big Sur, Jack Kerouac’ın hayatıyla hesaplaştığı bir roman. Anılar birikmiş, hesaplar kabarmış, yollar aşılmış… Tayfa toplanmış, hazırlıklar yapılmış, şişeler dizilmiş yine. Delicesine, coşku ve sevgiyle, yol devam ediyor. Kerouac’ın yaşamla raksı sürüyor, sürüyor, sürüyor.
Kırmızı ve Siyah
Yazar: Henri Beyle Stendhal
Çevirmen: Şerif Hulusi
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 592
Psikolojik romanın kurucusu Stendhal, Fransız Restorasyonu’nun siyasi tartışmaları ortasında, dinî eğitimiyle, aşklarıyla, ihtiraslarıyla dünya edebiyatının en önemli karakterlerinden Julien Sorel’i yaratıyor.
Stendhal, 1840.
Fransa’nın küçük bir kasabasında, bir kerestecinin oğlu olarak dünyaya gelen Julien Sorel, genç yaşında yükselme ihtirasına kapılır. Çalışkanlığı ve dini eğitimiyle dikkat çeken Sorel, bir an önce bu kasabadan kurtulup Paris’e gitmeyi arzular. Böylece kırmızı ve siyah arasında yaşadığı çelişkiler de başlamış olur. Restorasyon Fransası’nın şartlarında yükselebilmek için genç Sorel’in önünde iki seçenek vardır: Ya siyahı seçerek yükselişine Kilise yolundan başlayacaktır ya da kırmızıyı seçerek askeri yoldan. Ancak bir yandan aldığı dinî eğitim, öte yandan Napolyon’a olan gizli hayranlığı bu seçimi yapmasını zorlaştıracaktır. Üstelik ihtirasla girdiği bu yolda karşılaşacağı iki farklı kadın, iki farklı aşk, kendini çok başka yerlerde bulmasına sebep olacaktır.
“Kırmızı ve Siyah kendi zamanının ötesinde bir romandır.”
Andre Gide
“Stendhal, hayatımın en güzel ‘tesadüflerinden’ biridir.”
Nietzsche